Bir Ramazan günü Hira’da “Oku” emriyle inmeye başlayan kutsal Kitabımız, insanları doğru yola davet eden bir hidayet rehberi ve rahmet vesilesidir. Bu kitap, sözlerin en güzelidir. “

Peygamberimizin ifadesiyle, “Sözlerin en doğrusu, Allah’ın kelâmı; hâl ve tavrın en güzeli ise Muhammed’in (as) hâl ve tavrıdır.” Kur’an, Rabbimizin bizlere en büyük ikramıdır. Kur’an huzur ve saadet kaynağımızdır.

Kuran-ı Kerim, tüm insanlığı Hakka ve huzura davet etmiş, mutluluğun kaynağını göstermiştir. Bu gerçek, Yunus süresi 57. ayette şu şekilde ifade edilmektedir:
“Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifâ ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.” Ayette ifade edildiği gibi Kur’an, tüm insanlığa bir öğüt olmanın yanında, kendisine tabi olan müminler için de bir yol gösterici ve rahmet kaynağıdır.

“Doğrusu bu Kuran insanı doğru yola götürür ve yararlı iş yapan müminlere büyük ecir olduğunu müjdeler.” Kur’an-ı Kerim, İnsanı dünya ve âhirette mutlu kılacak her şeyi ihtiva eden bir kitaptır. Böyle bir kitabı rehber edinen insan yanılmaz. Ona sımsıkı sarılan sapıklığa düşmez. Onun gösterdiği yoldan yürüyen yolunu şaşırmaz.

Bu kutlu ve yüce vahiy, insanlığa sunulan saadet ve huzurun kaynağı olan uçsuz bucaksız bir deryadır. Bu huzur deryasından herkes bilgi ve birikimi ölçüsünce nasibini alır. Nitekim Kur’an-ı Kerim bizzat kendini : “Bu Kur’an, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” diye tanımlamaktadır.

Akıl sahibi herkesin faydalanacağı bir ummandır Kur’an. Bazısı kaşığıyla o ummandan içerken, bazısı bardağıyla, bir başkası kovasıyla içebilecektir. Her insan bilgi ve birikimi ölçüsünce ondan istifade eder. Ama unutmayalım ki: bu ilahi kelam, kendisine yönelen hiç kimseyi eli boş çevirmez.

Kendisine yönelen gönüllere nasıl bir şifa ve hayat kılavuzu olduğunu Kur’an’ın canlı örneği olan Rasulullah (s.a.v.) şu şekilde dile getirmektedir:’’Kuran okuyan Mü’min, turunçgiller gibidir. Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kuran okumayan Mü’min, hurma gibidir; kokusu yoktur tadı güzeldir.’’

Aile ocağımızın ve toplumumuzun bereket ve mutluluk vesilesi olan Kur’an ile bağımızı her zaman sıkı tutalım. Unutmayalım ki, karanlığın zulmetinden kurtulmak isteyen güneşe doğru adım atmalıdır. Çatlamış dudaklarını rahmet sularıyla ıslatmak isteyen, derya ve ummanlara yönelmelidir; Bu umman Kur’andır.

Kur’an ayetleri nazil olmaya başladıktan sonra Cebrail, Ramazan ayında  o ana kadar gelen vahyi Efendimiz’e tekrar ettirirdi. Cebrail okuyor ve Peygamberimiz de dinliyordu. Her sene bir defa tekrarlanan ayetler, yalnız son yıl iki defa okundu ve bu sebeple o seneye “arza-i ahira” (son tebliğ) adı verildi.

Peygamberimiz ramazan ayında diğer aylardan daha çok Kur’an-ı Kerim’le ilgilenirdi. Kendisine vahiy getiren melek Cebrail aleyh’s-selâm ramazanın her gecesinde peygamberimizle buluşur birlikte Kur’an okurlardı.

Kur’an ayı olan Ramazan ayında, Kur’an okuyup anlamaya gayret göstermemiz gerektiğini ifade edelim. Evimizin ve gönüllerimizin kapısını bu rahmet deryasına açtığımız zaman, O’nun huzur, saadet ve rahmet damlalarını evlerimize ve gönüllerimize yağdıracağını unutmayalım.