Bir süredir kadim kitabımız Kutadgu Bilig ve onun yazarı büyük düşünür ve büyük dilbilim adamı ve gerçek bir milliyetçi olan Reşit Rahmeti Arat hakkında bilgiler vermeye devam ediyorum. Türkçenin ilk gelişme çağında yazılan Kutadgu Bilig kitabı her Türk’ün okuması, bilmesi, anlaması ve baş kitabı olarak baş köşelerde yer alması gerekir.Biz de bu düşünceden hareketle hem Reşit Rahmeti Arat Hoca hem de Kutadgu Bilik kitabı hakkında bilgi edinme, bilgilenme ve bilgi verme yolunda yazılarımıza devam ediyoruz.Bu yazımızda 1964 yılında vefat eden bu büyük dilbilimcimiz hakkında onu yakından tanıyan diğer ilim adamlarının vefatı üzerine dile getirdikleri görüşlerine yer vereceğiz.Muharrem Ergin:“Rahmeti arat ilk gençlik yıllarından itibaren kendisini Türklük meselelerine vermiş bir insandır. Başlangıçtan beri faal bir milli kültür ve ilim hayatı yaşamıştır. Gençliğinde milli kültür hareketlerine geniş ölçüde katılan Arat sonradan Akademik hayata intisap edince kendisini tamamiyle ve bütün varlığı ile Türkoloji’ye, milli sahaların ilmine vermiştir.”“… Rahmeti Bey’i asıl Rahmeti Bey yapan şey onun imanlı alim olması idi. Yolu ilimdi, ilim onun için tek çıkar yoldu. İmanını ise Türklük, Türk kültürü, Türk kültürünün çok yüksek bir cevher olduğu teşkil ediyordu. Türkiye’nin ve bütün Türklüğün kalkınması ve yükselmesi için ilim yolu ile Türk kültürüne gitmenin tek çare olduğuna iman etmişti.”“Gece gündüz çalışır, durmadan dinlenmeden çalışır, Türklüğe ve Türk kültürüne hizmet aşkı ve heyecanı bitip tükenmek bilmezdi. Sakin, sessiz ve çekingen tabiatlı idi. Fakat ilim ve kültür sahasında Türklüğe karşı yapılmış bir haksızlık, bir ihmal gördü mü şaşılacak derecede feveran eder, adeta kükrerdi.”**Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu“Almanya’daki tahsilimiz müddetince, Berlin’de adeta her gün beraberdik. 1928 yılında hayat arkadaşı edindiği Rabia Hanım da bize dert ortaklığı yapmakta idi. Zaman zaman çayını içer dertleşirdik. Her birimiz, çeşitli esir Türk illeri istiklal komitelerine girmiş, vazife almıştık. Dini bayramlarda Türkiye büyükelçisi merhum Kemaleddin Sami Paşa’nın riyaset altındaki İslam milletleri topluluğunun toplantılarına, Türkiye Cumhuriyeti Bayramında ise Berlin Türk Ocağı’ndaki toplantılara katılır, gurbet yetimliğini giderirdik. Fakat asıl taşımayı vazife edindiğimiz ağır yük, Türk illerinin kurtuluş günlerini etrafa tanıtmak, mazinin tarihi yadigarı olarak tesit etmek, milli matem günlerimizde ise, esir Türk ülkelerine ve onun halklarına müştereken ağlamaktı.”“Gösterişi sevmezdi, acılarını, dertlerini iç dünyasına atar, kendi alemi ile başbaşa kalmayı tercih ederdi. Beraber katıldığımız Türk Tarih Kurumu kongrelerinde, ikimizi bir otel odasına yerleştirirlerdi. Rahmetli bütün gece, Kazan Türkçesi ile dertleşir, didinirdi. Kimseye sır vermezdi, kimseyi kırmazdı. Hadiselere karşı mukavemet mecali gevşeyince, ancak o zaman kükrer gibi olurdu. Fakat çabuk sakinleşir, meseleyi tatlıya bağlardı”**Prof. Dr. Ahmet Temir“Reşit Rahmeti Arat, yalnız bilim metodlarını tam olarak kavramış bir bilgin olmayıp, aynı zamanda, çalıştığı her konuyu milleti için faydalı bir iş haline getirmeye gayret eden bir milliyetçi idi. Türk dilinin, Türk tarihinin ve Türk kültürü ile ilgili diğer konuların araştırılıp ortaya konması, onun için her şeydi. O, bir bütün olarak Türkoloji’yi, bazı yabancı ilim adamlarının düşündüğü gibi yalnız bir meslek, hayatta kazancını temin eden bir vasıta olarak mütalaa etmez, “bu iş bizim ruhumuz, her şeyimiz” derdi. Türklüğün her şeyine karşı sonsuz bir sevgi ve hayranlık besler ve: “Bu Türk denen şey, ne büyük bir varlıktır.” Diye hayranlığını sık sık ve açıkça ifade ederdi.”**Dr. Ali Fehmi Karamanlıoğlu“Rahmeti Arat kelimenin tam manası ve her yönüyle ciddi bir ilim adamı idi. Mesleğine ve eserlerin gösterdiği titizlik değil yurdumuzda, dünya Türkoloji muhitinde dahi parmakla gösterilirdi. Arat’ın her eseri Türkoloji aleminde tam bir itimat ve saygı ile karşılanırdı. Kutadgu Bilig gibi, eski Türk dili ve kültürünün en muazzam eserini aydınlığa kavuşturmuş ve mevcut üç nüshasını karşılaştırarak, Uygur harflerini dünyada en iyi okuyabilen bir alim olarak, Türk şive ve lehçelerine olan derin vukufu ve sağlam filoloji bilgisi ile tam bir tenkidli yayımını ortaya koymuş; Atabetü’l-hakayık’ la Türk filolojisinin bugüne kadar ulaştığı neticeleri kendi görüşleri ile birlikte vermiştir. Türk şivelerinin tasnifinde bu sahada ilim dünyasına bir de Türk aliminin adının katılmasını sağlamıştı.”**Doç. Dr. Faruk k. Timurtaş“Rahmeti Arat iyi bir Türk milliyetçisi idi. Günlük hadise ve meselelerden uzak oluşu, aktüalite ve yarı politik cereyanların dışında bulunuşu, sessiz ve durgun mizacı bu sahada fazla tanınmasına belki engel olmuştur. Amma o, büyük bir Türkolog olduğu kadar samimi bir Türkçü de idi. Rahmeti Arat Türkçülüğü bir kültür ve bir dil meselesi olarak anlıyordu. Türk kültürünün başlangıçtan günümüze kadar bütün kollardaki gelişmesinin iyice araştırılıp incelenmesini esas teşkil eden unsurların tesbitini istiyordu. Türk kültürü bütün büyüklüğü ile ortaya çıkar ve herkesçe anlaşılırsa, Türkçülük meselelerinin çözülmesi ve davanın gayeye ulaşması çok kolaylaşır diyordu.”“Rahmeti Arat, sayıları 90 milyonu aşan Türkler arasında birliğin ancak dil yoluyla sağlanabileceğine inanıyordu. Bunun için de en fazla işlenmiş ve en yaygın olan Türkiye Türkçesi esas alınmalıydı.”**Prof. Dr. İbrahim Yarkın“… Reşit Rahmeti Arat Orhon yazıtları üzerine bir seminer yapmıştı. Eski Türk yazıtlarına ait materyal ve yayınları gösterebilmek için, bu seminerini çalıştığı Türkoloji Enstitüsünde düzenlemişti. Konusunu özetle anlattıktan sonra (…) Bu yazıtların yazılış tarzı ve bunun bir çeşit üsluba sahip oluşu, bu yazı dilinin epeyce eskiden beri kullanılarak geliştirilmiş bir dil olduğunu göstermektedir. Daha önemli olan nokta, özel olarak Bilge Kağan yazıtının “Türk Budun” diye başlaması ve Türk milleti için yapılanları dile getirerek, millete hitap edilmiş olmasıdır. O tarihlerde başka hiçbir halk topluluğunda, milletine hitap eden, millet mefhumunu ve millete yaptıklarıyla öğündüğünü ifade eden ve kendine mahsus bir üslupla yazılan böyle bir abide ve yazıta rastlanamaz. Bu yazıt eski Türklerde millet olma ve millet için çalışma mefhumunun başka milletlerden epeyce önce gelişmiş olduğuna sağlam bir delildir.”**