İstanbul sözleşmesi ve bununla bağlantılı olarak çıkartılan 6284 sayılı kanun maddesi hiçbir erkeğin ve ailenin şerefini korumuyor. Korumadığı gibi aile bütünlüğüne zarar veriyor aileleri parçalıyor. Eşler arasında yada ailede çıkan en ufak bir tartışmada dahi şiddet ve psikolojik şiddet görüyorum diyerek eşini ani bir öfke ile şikayet eden kadın, eşini evden uzaklaştırma kararı çıkarttırıyor. Elinde Mahkeme kararı ile ortada kalan eş ne yapacağını bilemez bir vaziyette ortada kalıyor.
Kadının beyanı esastır diyerek erkeğin kaile bile alınmadığı adli mercilerde erkeğin şerefi hiçe sayılıyor. Kadına şiddete karşı olduğumuzu her ortam ve platformda dile getirmemize rağmen kadına pozitif ayrımcılık yapıp, erkeğe ikinci sınıf üçüncü sınıf insan muamelesi yapmak o erkeğin yada eşin şerefini itibarını hiçe saymak aile içi şiddeti bitirmeyeceği gibi aileleri parçalamaya ve dağıtmaya devam edecektir.
Kadının beyanı esastır diyenlerin bir yılda neden dört yüzden fazla kadının öldürüldüğü ile ilgili bir fikri var mı bilinmiyor. Kadının hiçbir delil göstermeden eşim bana psikolojik şiddet yâda rızam dışında bana sahip oldu demesi gibi yâda bir dolmuşta bir kadının dolmuşta bu adam beni taciz etti demesi bile aylarca uzaklaştırma cezası ve aylarca hapis cezası ile sonuçlanıyor. Peki, bu yasa ile her türlü zorluk altıda kalan adamın psikolojisi neden göz önüne alınmıyor. Nerede yaşayacağı yada nerede konaklayacağı hiç hesaba katılmıyor. Katılmadığı gibi de kadının her türlü ihtiyacını karşılayacağı da onları mağdur etmeme gibi de bir madde var. Yani erkek evden uzaklaştırılıyor ama uzaklaştırdığı eşinin her türlü ihtiyacını karşılamak zorunda kalıyor. Asgari ücret ile çalışan bir şahıs kendi için yaşam mücadelesi mi verecek yada uzaklaştırıldığı evin ihtiyaçlarını mı karşılayacak. Bundan iki hafta kadar önce Mamak Akdere de evden uzaklaştırılan bir adamın üç ay arabasında yaşadığı ve o arabanın içinde ölü bulunduğunu öğrendik. Bu yasaya imza atanların bu ölümde ki katkılarını bilseler ne yaparlardı acaba bu vebalin bedelini nasıl ödeyecekler.
Aile Bakanımız ve Adalet Bakanımız bu kanun maddesini sık sık dile getiriyorlar ki duymayan kalmasın. Bütün feminist kadınlar ve feminist erkekler kadının beyanın esas olmasını destekliyorlar. Güya şiddete karşı kadınları koruyormuş. Ne hikmetse kanun çıktığından bu yana kadına şiddet arttı fakat hala ısrarla kanunu savunuyorlar. Kimlere yaranmaya çalışıyorlar bilinmez ama aileleri parçalamaya devam edecekleri aşikar.
Olur ya bir gün Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e bir kadın “Abdülhamit Gül, cinsel istismarda bulundu.” dese Abdulhamit Gül “Kadınlar kırmızı çizgimizdir, kadın beyanı esastır, bir kadın söylüyorsa doğrudur.” deyip masum olduğunu ispat etmeye çalışmadan gidip ömrünün kalanının cezaevinde gerçek tecavüzcülerin içinde geçirmeye razı olur mu?
Ya da Aile Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk kendi kocası, ağabeyi ya da herhangi bir yakını cinsel istismar suçlamasına maruz kalsa yine “kadın beyanı esastır” deyip kanun maddesini savunacak mı?
Şu anda bu ülkede hiçbir erkeğin namusu, şerefi ve hürriyeti garanti altında değil sadece bir kadının birkaç cümlesine bakıyor.
Kadına şiddeti bitirmek bahanesi ile erkeklere yapılan bu zulümler aynı zamanda bu erkeklerin hanımına, annesine ve kızına da yapılıyor. Onları sevdiklerinde ayırıyor ve bu utançla yaşamak zorunda kalıyorlar. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir zulüm yok.
“Zulüm kılıcını çeken, aynı kılıçla öldürülür.” Hz. Ali
Kısa da olsa Yazar Sema Maraşlı’ının yazısında alıntı yapılmıştır.