Bugün insanlık asıl yaratılış amacından uzaklaşmış dünyevileşmiş durumdadır. Çıkarcılık ve bencillik duygusu insanca yaşamanın önüne geçmiştir. Diğer bir ifadeyle insanlar asıl hayat gayesinden uzaklaşmıştır. Savaşlar ve çekişmeler insanı yozlaştırmış kardeşliği devre dışı bırakmıştır.

Hz. Ebu Bekir (r.a), Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Ya Rasulellah! Kâfirlerle savaşmanın dışında bir cihat var mıdır?” diye sorar. Peygamber Efendimiz (a.s) “Evet, ya Eba Bekir! Allah-u Zülcelal'in şehitlerden daha üstün dereceli öyle mücahitleri var ki bunlar sağdırlar, herkes gibi yer içerler ve insanların arasında gezinirler. Allah-u Zülcelâl, onlarla gökteki meleklere karşı övünür. Ümm-ü Seleme benim için nasıl süslenirse cennet de onlar için öyle süslenip hazırlanır”, diye buyurdular.

Hz. Ebu Bekir (r.a.);”Ya Rasulellah! Bunlar kimlerdir? diye sordu. Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu; “ Bunlar, iyiliği emreden ve kötülüğü menedenler, Allah için seven, Allah için buğzedenlerdir. Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, bu kimselerin cennetteki köşkleri, şehitlerinkinden daha yüksek olacaktır”.

Birçok ayette iyiliği emretmek ve insanları kötülükten men etmek namaz, zekat gibi ibadetlerle beraber veya önce zikrolunmuştur. “Onlar ki, kendilerine yeryüzünde imkân (iktidar) verdiğimiz takdirde (gaflete dalmazlar ve) namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler ve kötülükten men’ ederler.”(Hac 41) “Bütün hayırlı işler hatta Allah yolunda cihad bile, iyiliğe çağırma ilkesine kıyasla, ağızdaki neme göre deniz gibidir” Hz. Ali (r.a)

Hz. Musa’nın(a.s.) Firavuna, İbrahim’in (a.s.) Nemrut’a, Resulullah’ın (s.a.v) Mekke müşrik sistemine karşı takındığı tavırlar tebliğ metodunun belirlenmesi için önemlidir. Aslolan ilahi nizamın kurulması için, Allah’ın indirdikleriyle hükmedecek bir devletin oluşturulması için zulme karşı dik durmaktır. Zira ” zalim kimselerin karşısında hakkı söylemek en büyük cihattır.” Çünkü: Zulme rıza zulümdür.

İnsanları Allah için uyaranların ve kötülüğe dur diyenlerin ödülü, muhakkak ki cennettir ve kazançları sayılamayacak kadar çoktur.
İnsanları uyandırmaya çalışanların, güzel ahlak sahibi olma zorunlulukları olduğu gibi uyarılanların da kendilerine yapılan nasihati güzelce kabul etme zorunlulukları vardır.

Madem ki Allah-u Zülcelal bize iyiliği emredip kötülükten menetmeyi- kötülükleri ve zalimleri durdurmayı emretmiştir, öyle ise bunu yapabilmek için birbirimize sevgi ve saygı ile muamele etmemiz kardeşçe kucaklaşmamız lazımdır.
Mazlumun korunması ve zulmün sona ermesi için çalışmak da en büyük cihattır.

Bugün insanlık İslamın kurtarıcı tebliğine muhtaçtır. Türk İslam Medeniyetin uzanacağı kutlu eller insanlığın geleceğini aydınlatacaktır. Ahlaksızlığın ve zulmün kıskacındaki insan; Peygamber Efendimizin sunduğu ilahi mesaja muhtaç durumdadır. Bu mesajı çağın insanına sunmak görevi de bize düşüyor.

İnsan olarak, Müslüman olarak bizim görevimiz zalimin zulmüne karşı durmak ve toplumu uyandırmaktır. Ahlaksızlığa, zulme ve cehalete karşı toplumu uyandırma görevi insana verilmiş kutsal bir görevdir. Kardeşlerimizin maruz kaldığı işkence ve zulme karşı sessiz kalmak zalime boyun eğmek demektir ki: bu da insanın ve İslamın özüne aykırıdır.

Mehmet Akif Ersoy’un deyişi ile: Seslenelim:
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ...- Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.”