Anadolu özelinden, kadim coğrafyanın insanları özelinden konuşmak, o yapı üzerinden değerlendirmek gerekiyor meseleyi.
Mesele diyorum, hakikaten üzerinden tezler yazılması, incelemeler, paneller, araştırmalar, röportajlar düzenlenmesi gereken hassas bir durum.
Baktığımızda siyasetçi ve vatandaş arasındaki iplerin artık giderek gerildiği, hatta büyük oranda koptuğu gerçeği çıkıyor karşımıza.
Siyasetçi ve vatandaş birbirinden uzaklaştıkça ‘meclis kavgaları’, ‘yerelde parti içi çatışmalar’, ‘ben yaptım oldu mantığı’ gibi başı kumda gövdesi büyük oranda siyasi manzaralar çıkmaya başladı karşımıza.
Siyasilerle sohbetlerimizde özellikle halkın eleştirilerini ilk ağızdan iletme, reflekslerini ölçmeye çalışırım. Eleştirel bakış karşısında özellikle verecekleri tepki aslında vatandaşa hangi gözle baktıkları ya da bakmadıkları hakikatini ortaya koyar.
Koltuk hastalığına yakalanıp yakalanmadıklarını çok rahat tespit edebiliyorsunuz bir şekilde.
Siyaseti ve vatandaş arasındaki uçurum açıldıkça izlediğiniz ya da okuduğunuz haberler çok da samimi gelmemeye başlar size.
Maalesef genel siyaset de yerel siyaset de aynı hastalıktan nasibini almaya başladı.
Kimi zaman adına ‘metal yorgunluk’ kimi zamansa ‘siyasi bencillik’ de diyebilirsiniz.
Siyasetçi ve vatandaşı koparan nedenler arasında uzun süre değişmeyen siyasi yapının da etkisi büyük.
Bir taraf sürekli kazanmanın diğer taraf da kaybetmenin kalıplaşmış dünyasından çıkamıyor. Kalıplaşmış siyaset vatandaşla olan bağları koparmak bir tarafa param parça ediyor.
Ve geldiğimiz noktada, Yozgat Kırıkkale, Kırşehir gibi illerde yaşayanlarla Ankara’dakiler ve şehirlerindeki siyasi temsilciler arasına beton duvarlar giriyor.
Ne acıdır ki yaşanan kopuş, ayrılıklar bir müddet sonra siyasi cenahın yaptıklarını da yok hükmünde bırakıyor. Siyasetçi ağzı ile kuş tutsa hükmü kalmıyor, vatandaş çoktan serzeniş hastalığına yakalanmış yalnızlık buhranında kaybolmuş oluyor.
Siyasetçi adına da aslında zor bir durum.
Niyetin ve icraatın bir müddet sonra manası kalmıyor!
Farklı ortamlarda yaşadığımız diyaloglarda özellikle son dönemde siyasetçiler üzerinden yapılan eleştirilere cevap vermeye çalışıyorum. En azından yapılan hizmetlerin görülmesi hususunda bir hakkı teslim etme adına gerçekler üzerinden izahatta bulunmayı görev addediyorum.
Ne gariptir ki insanlar sadece yapılmayanı değil bilakis yapılanları da görmediği için eleştiriyor, yok hükmünde kabul ediyor.
Bana göre yaklaşan seçim öncesi siyasetçi adına en önemli sorunların başında geliyor bu durum.
Ne TV haberleri, ne gazeteler ne de sosyal medya paylaşımları bir şey ifade etmiyor. İnsanlar neye inanmak istiyorsa, ya da zamanın zihin dünyasında biriktirdiklerine daha çok inanıyor ve itibar ediyor.
Ve bu durum, olanı olmaz hale getiriyor.
Bu konu üzerine derinlemesine bir analiz yapacağız ama şimdilik bir hakikat üzerine çizik atacaksak o da siyasetçi ve vatandaş arasındaki kopukluk kayıpları artırıyor.
Siyaseti ağzıyla kuş tutsa temsil ettikleri şehirleri altın kaplama yapsa anlam ifade etmiyor.