1958'li yıllardı. Ramazan ayında teravih namazı kılmaya Kayyumzade Camiine gitmiştim. Caminin sol en arka kısmında siyah keçi postu seccade gördüm. Çok hoşuma gitti. Teravih namazını bu postun üstünde kılayım dedim ve gelip buraya oturdum. Hocaefendi kürsüde Ramazan vaazı veriyor. Ben de onu severek dinliyordum. Camiye erken geldiğimden cami oldukça seyrekti. Namaz vaktine yakın iyice tıklım tıklım doldu. Benim oturduğum postun sahibi varmış. Bir de o geldi. Hocaefendi kalk ordan orası Mustafa Amcanın yeri. Sen git başka yere otur diye beni azarladı. Mustafa Amcaya hava attı. Ben gittim sağ arka tarafta bir yere oturdum. Bu olaya çok üzüldüm. Bu şişman iri yarı adam elleme çocuğu yanımda namaz kılsın demedi. Onun bu hareketine de çok üzüldüm. Vaazı dikkatlice dinliyordum. Dikkatim iyice dağıldı. Vaiz ne söyledi? Kafam karıştı hiçbirini anlamadım.
Bu sırada Mustafa Amca postunun yanına geldi. Tam oturacağı sırada kolu elbise askılığına takıldı. Ne kadar palto varsa hepsi yere döküldü. Hoca askılığı yerine tutturuyor. Paltoları askıya takıyor. Az sonra askı tekrar çıkıyor. Ne kadar palto varsa hepsi yere dökülüyordu. Hoca ile Mustafa Amca kan ter içinde kaldı. Takıyorlar geri dökülüyor. Namaz vakti geldi. Bir çare bulamadılar. En sonunda bütün paltoları pencere kenaarına koydular. Ben de içimden belanızı buldunuz dedim.
Bir de 1967'li yıllardı. Ramazan günü Başcavuş Camii'nde teravih namazı kılacaktım. Başçavuş Camii müezzini Necip ONAT Hoca İsmail benim evim uzak. Sana anahtarı vereyim. İftar olunca minarenin kandillerini yak. Ordan eve git dedi. Anahtarı alıp eve geldim. İftar saati yaklaşınca caminin kandillerini yakmaya gidiyorum dedim. Küçük kardeşim Kemal 8 yaşındaydı. Abi ben de seninle geliyorum dedi. Ben de tamam sen de benimle gel dedim. Camiye gittik. Kandiller caminin üst kısmında yanıyordu. Üst kata çıktık. Pencereyi de açtık. Ezan duyulunca kandilleri yakıp gideriz diye beklemeye başladım. Beklerken akşam ezanı da okunmaya başladı. Kandilleri yaktık. Kardeşim abi bir de ezan okuyayım mı dedi. Bak okuyamazsan rezil oluruz dedim. Kardeşim yok okuyabilirim diye ısrar etti. İyi o halde ezanı da oku öyle gidelim dedim. Minarenin mikrofonunu açtık. Kardeşim ezan okmaya başladı. Heyecanlandı sesi kısıldı. Ezanı okuyamadı. Ben de Kemal sesin çıkmıyor bağır bağır diyordum. Dışarıdan bağır bağı dediklerim duyulmuş. Kemal'in kısık ve titrek sesi de dışarıya bu şekilde yansımıştı. Böyle ezanı okuyup eve geldik. İftarımızı açtık.
Mahallemizin büyüğü Jandarma Durak Amca bu olaya çok kızmış. Ertesi gün Necip Hoca'ya ağzına gelen ne varsa söylemiş. Bura çoluk çocuk oyuncağı mı? Niye sen görevini düzgün yapmıyorsun gibi birçok şekilde hakarette bulunmuş. Necip Hoca da bana İsmail ben size kandilleri yakın gidin dedim. Sizin yüzünüzden Durak Amca'dan bir sürü azar işittim dedi. Yine de anahtarı bana verdi. Kardeşine ezan okutma diye tembih etti. Böyle bir olay başımızdan geçmişti.
Zamanını pek bilmiyorum. Bir gün sabah namazına Başçavuş Camii'ne geldim. Kapı kilitli idi. Bahçede biraz oturayım da hoca biraz sonra gelir dedim. Ezana yakın cemaat de camiye geldi. Caminin kilitli olduğunu görünce hocaya kızdılar. Diğer camilerde ezan okunmaya başladı. Hala hocaefendi ortada yoktu. Cemaat iyice kızıyordu. Hocaya ağzına geleni söylüyordu. Hatta bazıları caminin yan tarafındaki mezarlıklara çıktı. Ceketlerini çıkarıp burda namaz kıldılar. Halbuki Aliefendi Camii yakın. Kayyumzade Camii yakın. Büyük Camii yakın. Oralara gidebilirlerdi. Gitmediler. Maksatları hocayı kötülemekti. Ertesi gün de hocayı Müftülüğe şikayet ettiler mi bilmiyorum. Ben gidip Büyük Camii'de namaz kılıp evime geldim.
Bir başka zamanda da bir cami hocası sabah namazında camisine açıyor. İçeri giriyor. Ezan okunacak yerdeki tabuttan tıkırtılar geliyor. Hoca çok korkuyor. Zombur zombur titremeye başlıyor. İçinden dua okuyor. Tabutun gürültüsü giderek artıyor. Hoca duayı da şaşırıyor. Kekelemeye başlıyor. En sonunda tabutun kapağı büsbütün açılıyor. İçinden Allah'ın bir garibi çıkıyor. Hocaya üşüdüğü için buraya girdiğini söylüyor. Ne bakıyorsun yüzüme? Hiç mi adam görmedin diyor. Elin yüzün limon gibi olmuş sararmış. Çok mu korktun diyor. Bir sigara ver de gideyim diyor. Hocanın sigarasını alıp gidiyor.
Bir de başka bir zaman Ramazan'da hocanın biri camide akşam ezanını okuyor. Aşağıdan giden bir hoca da camisine gidiyor. Sigarası kalmamış. Ezan okuyan arkadaştan gideyim de bir sigara alayım diyor. Camiye giriyor. Arkadaşı minarede. Bu da pat küt ses çıkararak minareye doğru çıkıyor. Ezan okuyan hoca korkmaya başlıyor. Bu yanıma doğru çıkan kim? Neyin nesi diyor. Adam hem çıkıyor hem de öksürüyor. Hoca büsbütün korkmaya başlıyor. Sonunda adam minareye çıkıyor. Selam veriyor. Ezan okuyan arkadaşına ne ki betin benzin kül gibi olmuş diyor. Bir sigara ver de gideyim diyor. Hoca da buna çok kızıyor yine de de sigarasını veriyor. Bir de böyle hareketlerde bulunma diyor. Bugünkü anlatacaklarım bundan ibaret olup yazımı Yunus Emre'nin dizeleriyle bitiriyorum. Haftaya buluşmak üzere hepinize saygı ve sevgilerimi sunar, sağlık sıhhat içinde hayırlı Ramazanlar geçirmenizi dilerim.
Şol cennetin ırmakları
Akar Allah deyu deyu
Çıkmış İslam bülbülleri
Öter Allah deyu deyu