Avrupa’nın yükseliş dönemini iyi anlamak için egemenliğin kimde olduğuna bakmamız gerekir. Egemenlik kimde olursa yetki onda olur. Dönem dönem bu yetki el değiştirmiştir, karar mercii her zaman devlette olmamıştır. Devlette olsa dahi devletin kurumsal yapısında değil devleti temsil eden kişilerde olmuştur. Avrupanın büyük güç olmasının temelinde egemenlik fikrinin yavaş yavaş bireye geçmesi vardır.

Roma üzerinde din merkezli egemenlik ortaya çıkması söz konusu olmuştur. Din merkezli egemenlik anlayışı geldiğinde bahusus M.S. 300’lerden 1300 hatta 1400’lere kadar sorgusuz sualsiz itaat edilmesi gereken bir kilise yapılanması çıkmıştır. Bu kilise kim vergi verecek, kim tarım yapacak, kim resim çizecek, hangi devleti kim yönetecek, kim ticaret yapacak her şeye karar vermektedir. Kilise neredeyse 10. ve 12. yüzyıl boyunca egemenlik hakimiyetini elinde tutmuştur. Kilisenin hakim olduğu döneme genelde karanlık çağa ya da orta çağa adı verilir. Avrupa karanlık çağanı yaşarken Osmanlı yükseliş dönemini yaşamıştır. Avrupanın yükselişi 1500’lerde başlamıştır. Avrupa ne zaman kilisenin baskısından kurtulmuş o zaman yükselişe geçmiştir. Avrupa din merkezinden uzaklaşıp özgürleştikçe bilime, teknolojiye önem verip yatırım yapmıştır ve şu anda Dünyanın büyük gücü olarak anılır. Avrupa siyasi reformların, siyasal devinimlerin hepsini 1500’le 1800 arasında yapmıştır.

Bu aralıkta gerçekleşen önemli olaylardan örnek verecek olursak, 1688 İngiliz devrimi, derebeylerin krala ve aristokratlara karşı ayaklanmaları. 30 yıl savaşları, mezhep savaşları. En önemlisi 1789 Fransız devrimidir. Siyasete etkisi çok derindir, krala karşı bir isyan vardır, egemenliğin bireye geçmesi içindir. Karar verme yetkisi Avrupa’da kralla başlayıp kiliseye geçiyor sonra tekrar krala dönüyor. Kraldan Fransız devrimi sebebiyle Cumhuriyet rejimi ortaya çıkıyor. Egemenlik Fransız devriminden sonra halka, en sonunda bireye geçiyor. Avrupa sömürge yönetimine oldukça hakimdir. Ekonomik, askeri, siyasi gücün inşa edilmesindeki temel taşlar sömürge yönetimidir.