Milli şairimiz Mehmet Akif her sabah erkenden gittiği Ayasofya'da birinin sürekli gözyaşı döküp ağladığına şahit olunca dayanamaz bir gün artık bunca gözyaşının sebebini, tanımadığı bu insandan sorar.
Adam anlatmak istemese de Akif'in ısrarı üzerine nihayet gözyaşlarını silerek meselenin iç yüzünü anlatmaya başlar...
-Ben der, 2. Abdulhamit Han'ın ordusunda binbaşı idim. Babamın vefat etmesi üzerine istifa edip atalarımdan miras kalan servetin başına geçmek istedim. İlgili merciler istifamı kabul etmeyince nihayet Sultan Abdulhamit Han'a gönderdim. O da kabul etmedi. Bu defa bizzat huzura ben çıkarak isteğimi anlattım.
-Babam vefat etmiştir. Bana kalan mirasın başına geçip şahsi işlerime bakmak istiyorum. Beni ordudaki görevimden affedin efendim ! diye ricada bulundum.
Halinden belli ki Sultan Abdülhamit Han razı değildi istifama. Ama ben üsteledim, ricada bulundum. Sultan, Israrımı anlayınca dayanamadı, elinin tersi ile işaret ederek:
-Var git ne halin varsa gör!...der gibi bir tavır takındı. Ben de ordunun o sıkıntılı devresinde, bize ordumuzun tam ihtiyacın bulunduğu hengamede kumanda ettiğim taburumu bırakıp evime döndüm.
Ne olduysa işte o gece oldu. Bir müddet uyuduktan sonra gördüğüm rüya bana bu gözyaşlarını hala döktürmektedir.
-Nasıl bir rüya gördünüz ? Anlatın lütfen efendim:
-Rüyamda Resûlüllah Aleyhisselam (s.a.v) orduyu teftiş ediyordu. Yanında Hz. Ebu Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman (r.a.), Hz.Ali (r.a.) efendilerimiz vardı. Onlardan sonra ise Sultan 2. Abdulhamit Han duruyordu.
Resûlüllah Aleyhisselamın önünden geçen askerler gayet derli toplu intizam içinde geçerken benim taburum göründü. Ne yazık ki: onların başında kumandanları (yani ben yoktum) yoktu. Bu yüzden disiplinsiz ve intizamsız geçiyorlardı.
Bu durumu gören Efendimiz (s.a.v) geriye dönüp Abdulhamit Han'a sordu: Bu taburun durumu nedir böyle? Neden derli toplu değiller. Kumandanları yok?..
Abdulhamit Han, teessür içinde cevap verdi: Bu taburun komutanı ısrarla istifasını istedi. Kabul etmedim, yine istedi. Ben de kabule mecbur oldum. Bu yüzden kumandansız, başıboş kaldılar Efendim!..
İşte bu cevaptan sonra Efendimiz (s.a.v)'in yüzünde bir üzüntü ifadesi gördüm. O da mübarek elinin tersiyle yukarıya doğru işaret ederek buyurdu ki:
-Öyle ise biz de onun istifasını kabul ettik, gitsin gittiği yere kadar!
Sabahları Ayasofya'da sürekli gözyaşı döktüğünü gördüğü meçhul adamın bu durumunu dinleyen Mehmet Akif'te bir hayli üzüldü. Müstafi komutan ise ağlamaya devam ederken pişmanlığını tekrar ederek:
-Keşke babamdan kalan miras büsbütün yok olsaydı da ben hizmetimin başından ayrılmasaydım, bana düşen hizmeti ifa etmekte cimrilik göstermeseydim. Şimdi para da kazansam, mal mülk sahibi de olsam bana huzur vermiyor, rahat edemiyorum...İşte ben, o gün bugündür, bunun hicranı ve pişmanlığı ile gözyaşı döküyor; Kederleniyorum. Söyle şimdi ben ağlamayayım da kimler ağlasın?..
(Söz konusu olan vatansa, gerisi teferruattır:Alıntı: İbretlik Hikayelerden)