Ahmet Nazım Kafaoğlu
Vaziyeti bir raporla müfreze kumandanına bildirdim. Müsaademe devam ediyordu.
Raporu götüren postacı bir türlü dönmüyordu. Nihayet kararımı verdim. Zafer Bey'le görüşerek geri vaziyetini öğrendikten sonra bir karar vermeye müştereken karar verdik. Fakat geri ile bir türlü irtibat tesis edemiyorduk. Makineli tüfekler durmadan ateş ediyordu ama yine görünürde kimseler yoktu. Yaralanan üç Yozgatlı'yı müşkülatla geri aldık. Yaralılarla birlikte makineli takımı çekilecek ve takımı Zafer Bey müfrezesi takip edecekti. Çekildik ama biraz sonra öğrendik ki kumandan kaçmış, kısm-ı küllî de zat-ı endişesine düşmüş, orman içerisinde gizlenecek yer arıyordu.
Posta gelmişti, kumandanını bulamamıştı. Müfreze kumandanları şaşkın bir vaziyetteydi. Tehlikeli bu vaziyet karşısında acil tedbir almak gerekiyordu.
Alt üstünde bir tamim yazdırarak, emri kumandayı bizzat deruhte ettiğimi ve müfrezenin Abant Yaylası’nda içtima etmesi gerektiğini müfreze kumandanlarına bildirdim.
Müsaade yaparak müşkülatla sabah hareket ettiğimiz Abant Yaylası’nda akşama yakın toplanabilecektik.
Derhal müfreze kumandanlarını toplayarak bir takım müzakere ve münakaşadan sonra geceyi Abant Yaylası’nda geçirmeye ve müfrezeler kumandanlığı tarafında kalması üzerinde mutabık kaldık.
Sıkı bir emniyet tertibatı alarak geceyi Abant Yaylası’nda geçirdik. Bütün gece uyumadım.
Sabah olmuştu, fakat ne yapacaktık? İcat ettiğimiz boğazı tekrar zorlayacak mıydık? Buna ne piyade tabur kumandanı ne de Kuvâ-yı Seyyare mensup bölük kumandanları bir türlü muvafakat etmiyordu. Tam bu esnada müfrezeyi bırakıp kaçan kumandan muavini Hacı Vasfi, karargâhı ile geldi fakat bir türlü bizimle temas edemiyordu. Çünkü utanıyordu. Nihayet ata binerek yanına vardım.
Hacı Vasfi’yi teselli ettim ve şu karara vardık:
Kumandan İbrahim Çolak’ın takip ettiği yolu takip edecektik. Öğleden biraz evvel müfrezemiz harekete geçti. Bu defa üçüncü bölüğü Davut Kaptan isminde bir Arnavut çete reisi idare ediyordu. Bu bölüğü iki makineli tüfekle ben destekliyordum.
Takip ettiğimiz yol çok çetin ve arızalı idi. Karanlık bir orman içerisinde ilerliyorduk. Güzergâhta ismini zapt edemediğim bir Laz köyüne geldik. Akşam yakındı. Kumandan İbrahim Çolak’ın o köyden geçtiğini öğrendik.
Geceyi bu köyde geçirdikten sonra sabahın erken vaktinde yürüyerek, Düzce’yi işgal eden İbrahim Çolak’ın bizi aramak üzere tekrar bize karşı geldiğini gördük.
Kumandanın yüzüne bakacak hâlimiz yoktu. Akköprü civarı asi Türklerin cesaretleri ile doluydu. Kumandan fazla muâheze yoluna gitmedi. Yatan maktullerin birçoğu sünnetsizdi.
Bu esnada gelen tayyareler üzerimize İstanbul Hükûmeti’nin beyannamelerini yağdırıyordu. Bu beyannameler arasında meşhur fetva da vardı. Devamı yarın...