Camiler insanları sadece bedenen birleştiren yerler değildir. Aynı zamanda ruhları birleştiren, maneviyatı sağlamlaştıran, birlik ve beraberliğe katkı sağlayan mekanlardır. Irk, cins mezhep ayrılığı yoktur camilerde. Zengin fakir ayrımı, amir memur, işçi işveren ayrımı yoktur camilerde. Aynı safta omuz omuza bir araya gelen insanlar kimlik ve sıfatlarını bir tarafa bırakarak aynı Rabbe yönelmek, aynı kıbleye doğru samimi bir duruş sergilemek üzere camide bir araya gelirler.

Bu birliktelik gönüllere ferahlık verir. Sevgi ve saygının ihdas edilmesine katkı sağlar. Sıkıntılar çözümlenir. İnsanlar birbirleriyle irtibatı koparmaz. Yardıma muhtaç olanlar tespit edilir. Sıkıntı içerisinde olanların sıkıntısı giderilir camilerde.
Camiler Allah’ın evleri, oraya gelenler ise ev sahibi olan Allah’ın (c.c.) misafirleridir.

Nitekim insanlar için ilk kurulan Mabedin adı Beytullahtır (Allah’ın evidir). Bu sebeple Yüce Allah’ın evlerine yardım edenler, imar edenler, bakımını üstlenenler, ihtiyaçlarını karşılayanlar Allah’a iman ettiklerini ortaya koymaktadırlar. Bir ayette Yüce Allah şöyle buyurur: “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.”

Camiler Müslümanlık nişanıdır. Her nerde görülürse görülsün orda Müslüman insanların yaşadığı bilinir ve anlaşılır. Camiler Müminlerin bilmediklerini bildikleri, bildiklerini ise yeniden kavradıkları birer eğitim yuvalarıdır. Daha ilk dönemde başlayan bu eğitim ve öğretim günümüzde de her hafta gerçekleştirilen Cuma vaazlarıyla, Cuma gününde okunan hutbeler ile toplum ve fert hayatını ilgilendiren konulara yer verilir. Müminlere her türlü kötülüklerden uzak durmalarının yanında; her türlü iyilik ve güzellikler, insan sevgisi, vatan, bayrak, ezan, Kur'an sevgisi, ana-babaya saygı, büyüklere hürmet, küçüklere sevgi vaaz ve hutbelerde dile getirilir.

Cami görevlilerine gelince: “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” Yüce Rabbimizin bu emri doğrultusunda hareket edebiliyorsak ve bu ayetin sırrına mahzar olmuş bir şekilde bu topluluğun bir üyesi olabilmişse o insan en bahtiyar kişidir. Böyle bir topluluğun üyesi olmak dünya ve ahiret kurtuluşuna ermenin yoludur. Bu sebeple cami görevlisi olmak aynı zamanda Rabbimizin emrine muhatap olmak demektir. Ayrıca insanlara doğru olanı emretmek ve yanlış olandan sakındırmak ne kadar önemli ve ne kadar güzel bir hizmettir.

Din adamları hem ibadetlerini hür ve zamana bağlı kalmaksızın yapabilecek serbestliğe ve imkâna sahiptirler hem de geçimlerini bu yoldan sağlarlar. Dahası dinin en doğru şeklini ve detaylarını gereksiz bilgilerden arınmış olarak kaynağından ve sadeleştirilmiş olarak öğrenir, din konusunda uzmanlaşarak ayrıntılara girerler. Yaptıkları iş sadece öğrenmek değil aynı zamanda örnek olmak ve öğretmek olduğundan bu işlerden de ziyadesiyle hem bu dünyada itibar hem ahiret hayatına ait sevap kazanırlar.

Din adamları hem bu dünyada geçimini sağlar, hem rahatça ve sürekli olarak ibadet eder hem de başkalarına örnek olup öğretir. Bu dünyanın rızkını ahiretin sevabını kazanır. Din adamının yetiştirilme gayesi illeri veya şirketleri yönetmek değil dini öğrenmek ve öğretmektir.
Din adamlarının seviyesi ne olursa olsun görevi; cemaate doğru imani ve ahlaki kazanımlar kazandırmak, dinin hakikatlerini öğretmektir,
Peygamberimizin örnek ahlakını topluma yaşayarak yansıtmak, mütevazi yaşayarak fani dünyayı hafife almayı halka anlatmak, asıl önemli olanın ahiret hayatı olduğunu vurgulamak, topluma sabır ve dürüstlükle güven vererek dine ısındırmaktır.