1 kg ekmek bir beyaz mecidiye, Yani bir şik buğday bugünkü parayla 100 lirayı aşmış bulunuyordu.
Yollarda rastladığımız ana yurduna dönen kimselerin benzi uçuk, gözleri yürümekten bitap bir halde adeta sürünüyordu.
Bir lokma ekmek diye inleyenlerin hattı payını yoktu. Köylerde hayvanlara yedirecek saman da bulunmuyordu.
Çünkü hakikatte köy diye bir şey kalmamıştı. Bu tahammül fersah Şer içerisinde pek ağır müşkülatla kafilemiz Kelkit vadisine kadar ilerledi. Artık köy vardı.
Fakat geçtiğimiz ve kaldığımız köylerde küçük çocuğa rastlanmıyordu. Her evin erkeği askere gitmiş, yeni çocuk doğmamış, eski çocuklar da açlık, sefalet yüzünden bitip tükenmişti.
Kime sorarsanız sorun bu köy kaç hanedir diye alacağınız cevap şu oluyordu: seferberlikten evvel 100 haneydi ya şimdi ancak 30 hane diyerek içini çekiyordu.
Bu acılı matemli günlerde yürüdük, her zorluğa göğüs gererek 27 Şubat 1919’da Yozgat’a geldik.
Arkadaşlarım dağıldılar, ben de evime yerleştim dışarı çıkmaya hicap ediyordum.
Çünkü söyleyecek sözüm, öğrenecek tarafım yoktu.
İzaha lüzum yoktur birinci Cihan harbi bitmiş, İttihat terakki erkanının her biri bir tarafa sıvışmış, damat Ferit kabinesi Vatan
Perver ittihatçıların yerini almıştı.
1919 yılı başlarında Türk vatanının ve evladının vaziyeti çok kritik, geleceği üzerinde ümit verici bir ışık görülmüyordu Her gün bir kara haber birbirini tehdit ediyordu vatan Toprakları her aklına düşen kart devletleri tarafından asker işgali altına alınıyordu.
Yozgat şehrinde leon Paşa isminde bir mutasavvuf idarenin başında bulunuyor ve bunun millet taşı olan Samuel çetesi akdağmadeni havalesini çetesi ile birlikte kasıp kavuruyor, her gün bir Türk köyüne baskın yaparak masum ve mazlum halkımıza zulmün en Ağrını reva görüyor, hükümet de bu manzarayı soğukkanlılıkla seyrediyordu…
….. Doç. Doktor Ramis Karabulut
Ahmet Nâzım Kafaoğlu anılarından..