Değirmen deyip geçmek biraz haksızlık olabilir. Değirmen bizim kültürümüzün bir parçasıdır. Şimdilerde fabrikasyon olarak çalışan değirmenler eskilerde insanların fikir alışverişi, görgü göreneklerini, bilgi birikimini paylaştıkları yerlerdi. Değirmenler o dönemlerde 7 gün 24 saat hizmet verir insanların ihtiyaçlarını karşılardı.
Bir yıl boyunca emek harcayıp yetiştirdiğin ürünün ödülünü aldığın yerdir değirmen. Bu sektörde para pek geçerli değildir. Çünkü işlemi öğüttüğün unun içinden “Hak” diye tabir edilen sistemle ödeyebiliyorsun.
Şimdilerde gazetelerde veya internette sıklıkla şu haberleri görmemiz mümkün. “200 yıllık su değirmeni kaderine terk edildi…”
Değirmenin çalışma şekli dâhil hemen hemen her şey doğal. Sadece çalışmak ve üretmek yeterli.
Gelelim bizim değirmene, “gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüz, o değirmen bizim değirmenimiz.” değil tabi ki.. Gitmek görmek ve sahiplenmek gerekli.
Yozgat Çekerek Karahacılı köyünde dededen toruna 102 yıldır faaliyetini sürdüren Abdullah Uzun Abinin tek bir isteği var “ benden sonrada bu değirmen devam etsin.” Abdullah Abinin Yusuf isminde bir oğlu var. Yusuf şu anda değirmende babasına yardım ediyor.
Buraya kadar her şey güzel, peki burada bizimde yapmamız gereken bir şey olabilir mi?
Mutlaka vardır.
Bu bir kültürdür bunu yaşatmak devam ettirmek bizden sonra geleceklere bırakmak bence bir borçtur.
Bizden sonraki nesillerin görsel veya film ortamında seyretmesinden daha ziyade olayı yerinde görmeleri gelecek için onlara farklı fikirler verecektir.
Düşünün, suyun gücü çarkı, çark ise taşı çeviriyor çevrilen taşa tane tane düşen buğday bir müddet sonra un olup unluğa dökülüyor.
Bu sistemi gören Mühendislik öğrencileri acaba daha farklı nasıl fikirler edinebilir dersiniz?