Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya konar göçer vaziyette ulaşması yüzlerce yıllık bir süreçte oldu. Uğradıkları coğrafyalarda, milletlerin dillerinden kelimeler transfer ettiler. Yazı dili ile uğraşanlar öğrendikleri yeni kelimeleri yazılı kaynaklara da aktardılar, sözlü kültür ise halk arasında nisbeten orijinalliğini, saflığını koruyarak halk arasında yaşamaya devam etti. Sözlü kültür, halk arasında yaşayan dil, diğer dillerden daha az etkilendi. Ta televizyonun hayatımıza hakim olmasına kadar.
Televizyonla ve köyden şehre göçlerle beraber, Türk dili en büyük etkilenmeyi yaşamakta. Saf arı duru ve zengin Türkçe’nin kökleri kuruma sürecini yaşıyor. Anadolu coğrafyasının her köşesinde tarihin derinliklerinden yirmibirinci asra taşınan kelime deyim ve sözcükler unutulmaktadır. Yerini televizyon dili doldurmaktadır. Halkımızın günlük dilde kullandığı kelimelere baktığımızda futbol terimleri, şimdilerde bilgisayar terimleri azar azar ve argo olarak dilimize yerleşiyor.
Halkın dilinde oluşan boşluğu önce futbolca dili tarafından doldurdu. On yaşındaki çocuklar bile top oynarken asist yapıyor, atılan gol üçe ulaşınca hattrik yapıyor. Korner, halftaym, defans, frikik vs. Daha sonra bilgisayar dili boşluğu doldurmaya başladı. Artık formatlıyoruz, resetliyoruz, apdeyt ediyoruz, daha neler,neler. Her gün elimizden düşürmediğimiz elektronik cihazların menüleri ile, çocukların oyuncakları, kullanım kılavuzları ile farkına varmadan yabancı kelimeler dilimize yerleşmekte, Türkçe hayatımızdan oğrun oğrun çekilmektedir.
Şimdilerde “şey” her derde deva . Sıkıştıkça "şey" diyor, "olay"larla, yüz ikiyüz kelime ile idare etmeye çalışıyoruz. Ya Türkçe fakir bir dil ya da biz zengin Türkçe’den uzakta kaldık. Zengin bir Türkçe mümkün ve gerekli. Onun için yapılacak şey Anadolu’ya açılmak. Kültürel geçmişimizden Anadolu’ya getirip toplumun derinliklerinde, kılcallarında bugüne kadar yaşatabildiğimiz, derlenecek öz ve kökten Türkçe çok kelimelerimiz, deyim ve sözlerimiz var.
Fakir dil, duygu ve düşüncelerin tam olarak ifade edilememesi, yazılı ve sözlü ifadede zorlanmamız demek. Sözle ifadede zorlandığımız hususlar, önce bağırarak ifadeye çalışılmakta, argo, küfürleşme ile sonra ise yumruk, ardında silahların konuşmaya başlamasıyla devam eder. Sözlü ifade bir bakıma insan sağlığıyla da, asayişle de dolaylı olarak ilgilidir.
Dilimizi zenginleştirmek için dilin köklerine inmemiz lazım. Dilin kökleri Anadolu köşelerindedir. Türk kültürünü araştırmak isteyenler Anadolu çoğrafyasında kullanılan sözleri derlemesi, sözlü kültürün yazılı metinlerde kullanılarak yaygınlaşmasının sağlanması gerekir. Zengin bir Türkçe ancak böyle bilim dili olabilir.
Yaycılar köyünde kullanılan kelime deyim ve atasözlerine benzer deyişleri toplamaya çalıştım. Yıllarca sürdü. Cebimde kağıt kalem taşıdım. Aklıma gelenler duyduklarımı yazıp sonra da gruplandırdım. Ortaya bini aşan kelime, deyim ve söz çıktı.
Gördüğüm ulaştığım sonuç şu. Toplumun kültürünü, geçmişteki yaşam biçimini Türk kültürünü görmek isteyen kullandığı kelime ve sözlere bakabilir. Örneğin toprakla uğraşan çiftçilikle geçinen köylüler kelimelerini sözlerini toprak ve tabiat halleri üzerine söylemişler. Sevinçlerinde yaslarında toprakla hayvancılıkla hemhal olmuşlar kültürlerinin bir parçası haline gelmiş.
Sözlerden yola çıkarak halk arasında kullanılan sözlerin gerçek Türkçe olduğunu söyleyebilirim. Anadolu’nun derinliklerine inip bizim olan sözleri derleyip dile kazandırmak gerek. Elimizden, dilimizden kayıp yok olmadan. Unutmayalım dil ses bayrağımızdır.