Kur’an-ı Kerim’in beyanı ile sabit olmanın yanında vakıa da göstermektedir ki, insan dünyaya zayıf ve yardıma muhtaç olarak gelmektedir.(Rum,54) Bahsi geçen zaaf ve eksiklik öncelikle, insanın doğduğu ortamda yani aile yuvasında tamamlanıp giderilmektedir. Bu gerçekten hareketle eğitim ve öğretim anne karnı başta olmak üzere doğumu müteakip ailede ve aile yerine geçen diğer ortamlarda gerçekleşmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v)'in, "Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar; sonra ebeveyni onu Hristiyan, Yahûdi veya Mecûsi yapar. Eğer ana babası Müslüman ise çocuk da Müslüman olur.”(Müslim kader,25) hadisi şerifi de bu tespiti doğrular. Zira burada anne babanın meşru birlikteliği ile teşekkül eden ailenin, çocuğun inanç ve kabul dünyasında ki etkisine açık bir şekilde işaret edilmiştir. Fıtrat üzere yani İslâm dinini kabule yatkın olarak doğan her çocuk, yetiştirilme şeklindeki anne-baba etkisi sebebiyle Hristiyan, Yahudi veya Mecusi olmakta ya da Müslüman kalmaktadır. Peygamber efendimizin yukarı da yaptığı uyarı ve tespit günümüzün Sosyoloji, Psikoloji ve Pedagoji ilimlerinin de ortaya koyduğu gerçeklerle bire bir örtüşmektedir. Zira burada, hem ırsî bir faktör olan fıtrata, hem de çocuğun içerisinde dünyaya geldiği aile ortamı başta olmak üzere, içinde yetiştiği toplumun inanç faktörüne dikkat çekilmiştir. Bilimsel veriler ortaya koymuştur ki, çocuğu müstakil bir insan ve fert olma yolunda ilk yönlendiren, ona mensubu bulunduğu dini ve kültürel değerleri kazandıran yegane kurum ailedir. Aynı şekilde günümüzde, aile ile din arasında güçlü bir bağın varlığı da tespit edilmiş durumdadır. Bilhassa okul öncesi dönemde çocuk, model olarak anne ve babasını almakta ve onların özellikleri, değer yargıları, inanç ve kabullerini en yakın örnekler olarak benimseyip taklit etmektedir. Kısacası kendi dışındaki dünyaya anne ve babasının gözlüğü aracılığıyla bakmakta ve o gözlük çerçevesinde görüp algılamaktadır. Böylece çocuklar, sosyal ve dinî tutumlarını, büyük ölçüde aile içinde, anne babalarının davranış, tutum ve konuşmalarından edinmektedirler. "Bir muallim olarak gönderildim” (İbni Mace, mukaddime,17) buyuran Hz. Peygamber (s.a.v), çocukların eğitiminden anne babayı sorumlu tutmuş "Çocuğa güzel bir isim verilmesini ve onun terbiyesinin güzelleştirilmesini, çocuğun anne babası üzerindeki hakları” (İbni Mace, edeb,3) arasında saymıştır. Bu çerçevede çocuk dini ve ahlaki ilk eğitimini aile çevresinde öğrenmekte ve daha sonra okul ve arkadaş ortamına dahil olmaktadır. Çocuklara aile ortamında sağlam bir dini ve ahlaki temel atılamamış ve vakti zamanında bu eğitimin verildiği diğer imkanlar da değerlendirilmemişse, inanç ve ibadetler başta olmak üzere giyimi, kuşamı ve beşeri ilişkilerinden memnun olunmayan bir nesil kaçınılmaz olacaktır. Bu sebeple yaz tatilinin başladığı bu günlerde her bir ebeveyn çocuklarının dini, milli ve ahlaki bilgi ve erdemleri zamanında öğrenip kazanmaları konusunda gerekli hassasiyeti göstermelidir. Bu eğitim ve öğretimi çocuklarımıza vermek için imkanlar olabildiğine artıp genişlemiş ve bütün mazeretler ortadan kalkmıştır. Geliniz bu tatili, çocuklarımızın akran ortamlarında bahsi geçen bilgileri öğrenmeleri için birer fırsata çevirelim. Her mahalledeki Cami ve Kur’an Kurslarımızda görevli hoca efendi ve hoca hanımlar kayıt almak üzere sizleri ve yavrularımızı beklemektedirler. Ayrıca bahsi geçen eğitimi, 10-18 yaş arası kız çocuklarımıza yatılı ortamda vermek üzere Türkiye Diyanet Vakfı kız yurdumuzda da kayıtlarımız devam etmektedir.