‘’Bir dua et yürekten sökülsün gelsin..
Bir dua et en acıyan derdin için..
En hüzünlü anın için..
Bir dua et şükrün olsun..
En mutlu günün için..
Aldığın her nefes, gören gözün, tutan elin, yürüyen ayağın, dönen dilin için..
Bir dua et..
Gariplere, yolda kalmışlara, Kimsesizlere derman olsun..
Bir dua et..
Soğukta üşüyenler için, Bir parça ekmeğe muhtaç olanlar için,Hastaların şifası için...
Bir dua et..
Yalnızların yoldaşı olsun...
Bir dua et....
Ülkemizin Birliği ve beraberliği için Mazlum için, Zalimin ıslahı için,kanayan yaralar, ağlayan yürekler için.
Bir dua et....
Masum kimsesiz çocuklar için.
Bir dua et....
Masum kimsesiz çocuklar için.
Bir dua et şehitler için.
Bir dua et şehitlerin annesi, babasına sabırlar versin.
Bir dua et gazilerin yaraları iyileşmesi için.
Bir dua et gazilerin anne ve basasına sabır dilemek için.
Bir dua et vatan hainlerinin kahr ve gazabı için.
Bir gün gazetemizin sahibi Sinan bey ile sohbet ediyorduk. Ticaretten bahsediyorduk. Bir esnaf kendi çabasıyla nasıl büyür diye konu açıldı.
Sinan bey çok hoşuma giden bir temsil getirdi. İnsanların önlerinde büyükleri olunca biraz zor dedi.
Bir kayısı ağacı var. Dallı budaklı meyvesi var. Daldan düşen meyveler bir sene sonra fidan oluyor. Ama büyüyemiyor. Çünkü üzerinde dallı budaklı gölge var. Büyümesi imkansız, mümkün değil. Üzerinde gölge gidince o kayısı fidanı meyveye dönüşüyor. Dallanıyor, kuvvetleniyor.
İşte esnaf olacak delikanlılar üzerlerinden gölge gidince eğer aklı başında ise oda büyüyor. Dallanıyor. Budaklanıyor.
Yetişen delikanlıların önünü açmak lazım. Çünkü kendi ayaklarının üzerinde durması lazım. Büyükleri gölge olurlarsa, büyüyemezler. Benim bu büyüme tabiri çok hoşuma gitti.
Bu sohbetu paylaşmak istedim sizlerle..
UTANDIRAN MÜŞTERİ
İnsanları giyimiyle kıyas etmeyin. Önce insanlarla konuşun, ondan sonra karar verin.
Unutamadığım bir olay başımdan geçmişti. Yıllar geçse de hala hatırımda.
Bir gün işyerimde otururken kapıya bir kadın geldi. Ben hemen cebime davrandım. Sadaka verecektim. Ama hanımefendi kadın öyle kötü giymiş ve kim görse benim gibi düşünür. Hanımefendi teşekkür ederim ben sadaka almaya gelmedim. Alışveriş yapacağım dedi ama ben utandım. Buyurun abla, ne alacaksan ikram yapacağım dedim. Abla yatak odası, koltuk beğendi. Parası neyse hemen peşin vereceğim. Herkese ne fiyatla veriyorsan bana da o fiyata ver dedi. Ben hasapladım, abla şu fiyat olur dedim. Hemen çantasından çıkardı parayı saydı, verdi. Ama mobilyayı şimdi istiyorum, hemen götürün dedi. Şoförüm Hasan vardı. Abi ne oldu, neye uğradın ablam bizleri utandırdı dedi.
Ama Hasan bundan sonra ders olsun, insanlar giyimiyle kuşamıyla kıyas edilmemeli. Paranın da imanında kimde olduğunu ancak Allah bilir. Bundan sonra hepimize ders oldu dedi.
İNCE BİR DERS
Bir ilkbahar sabahı fırından simidi aldım. Mahallelerde dolaşıyorum. Sabah erkenden yağlı simit, kurabiye diye sokaktan geçerken biri cama vurdu. Bende hemen simidi cama doğru uzattım. Simitçi bak kardeş senine ekmeğine mani olmak istemem ama bu sokaktan geçerken ne olur bağırma, ben şoförüm. Dinlenmem lazım dedi.
Camdan bana konuşan şoför Rasim Baysal idi. Şoför Rasim nerde beni görürsen abi bir liramı alayım de veririm. Ama bu sokaktan geçme veya çağırma, ben tam dörtte geliyorum işten. Sen altıda bağırıyorsun deyince, ben bir lirayı almam abi bu sokaktan geçmem, özür dilerim abi deyince öyleyse bu paranın hepsine simidi ver dedi. Bende tepsideki simitleri verdim.
Allah rahmet eylesin abiye ne kadar incelik etti.
Beni azarlardı,kızardı ama ne azarladı ne zıkdı. O gün bana büyük bir insanlık dersi verdi. Tekrar Allah rahmet eylesin.
Saygılarımla...