Kâbe, tevhid inancının yeryüzündeki ilk mabedi ve ilk insan Hz. Adem (a.s) ‘ın ilk evidir. Tevhid dini İslam’ın kıblesi ve bütün Müslümanların birlik ve beraberlik sembolüdür. Allah'a ibadet edilmek üzere, yeryüzünde ki ilk ibadethane Kâbe'dir. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de "Evim" diyerek beytin şerefini yükseltmiştir. Aynı zamanda buraya Allah'ın evi anlamında "Beytullah" ismi de verilmiştir. Yaklaşık olarak 13 metre yüksekliğinde, 12 metre boyunda ve 11 metre genişliğinde, taştan yapılmış dört köşeli bir bina şeklinde inşa edildiği için Kabe ismi ile de anılmaktadır.


Kâbe’nin ilk olarak Hz. Adem tarafından inşa edildiği kabul edilir. Bu mübarek bina ilk yerine tekraren , Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından yeniden inşa edilmiştir. Hz. İsmail taş taşımış, Hz. İbrahim de duvarlarını örmüştür. Duvarlar yükselip yerden erişilmez olunca, oğlu İsmail "Makam-ı İbrahim" adı ile ziyaretgâh olan taşı getirmiştir. Hz. İbrahim bu taşı, iskele olarak kullanmıştır. Ayrıca Hz. İsmail'in Ebu Kubeys dağından getirdiği "Hacer-i Esved" denilen siyah taşı da Hz. İbrahim, tavafa başlanma noktası olarak halen bulunduğu köşeye yerleştirmiştir. Bina tamamlanınca ilk tavafı yapan Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail olmuştur. Cibril’i Emin’in işaret ettiği menasik noktalarını da kapsayan bugünkü şekliyle yapılan hac ibadeti, peygamber efendimiz tarafından uygulamaya konmuştur. Bu yönüyle hac hem uygulama şekli hem de mekan olarak bu ibadeti ifa edenlere peygamberler tarihine yolculuk yapma fırsatı sunar.

Hac ibadeti, yeryüzündeki Müslümanlara tavsiye edilen birlik olma ve kardeşlik ruhunu fikir ve düşünce zemininden pratiğe dökme imkanı sunar. Hac, İslâm'ın beş farzından biri ve en son farz kılınanıdır. Bu ibadet, İslâm’ın müntesipleri üzerindeki nihaî gayesini temsil eder. Oruçla kötü arzulardan kurtulan, zekâtla, cömertlik ve fedakârlık duyguları gelişen, namazla ruhen yükselen mümin, ancak bu vasıflarla donandıktan sonra Allah’ın üzerindeki hakkı olan ve hac ibadetini ifa etmeye uygun hale gelir. Bu gerçek ayeti kerimede şöyle ifade bulur: “ ...Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır...” (Ali İmran, 97)
İslâm dünyasının dört bir yanından koşarak hacca gelen Müslümanlar, mahşer yerini ve hesap gününü hatırlatır bir şekilde Arafat'ta toplanırlar. Allah'ın emirlerini kayıtsız ve şartsız yerine getireceklerine samimiyetle ve göz yaşları içinde söz verirler. Vasıtasız olarak, doğrudan doğruya Allah'a hitap ederek, emre âmâde ve hizmete hazır olacakları ilanı ile bu ibadete başlarlar: "Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk, lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk, İnne'l-hamde ve'nni'mete leke ve'l-mülk, Lâ şerike lek..." "Rabbim, dâvetine sözüm ve özümle tekrâr tekrâr icâbet ettim, emrine boyun eğdim. Rabbim senin dâvetine icâbet, boynumun borcudur. Senin eşin ve ortağın yoktur. Rabbim, bütün varlığımla sana yöneldim. Hamd senin, nimet senin, mülk de senin. Bütün bunlarla eşin ve ortağın yoktur senin." Haccın Allah'a karşı bir ant, müminlerin kendi aralarında da bir kardeşlik anlaşması olduğu düşünülünce, haccın farz kılınmasındaki hikmet daha iyi anlaşılacaktır.
Hacı adayları Arefe günü Arafat vakfesi ile marifete, Müzdelife vakfesi ile tevhit şuuruna , Mina da kestiği kurban ile Allah için malını ve gerektiğinde de canını bile feda edebileceğine , cemeratta da şeytanı taşlamak suretiyle bir daha ebediyyen şeytanın adımlarını takip etmemeye karar vererek kabe’ye ulaşır. Kâbede yaptığı tavaf, tevhid fikrini temsil eder. İnananları etrafında toplayıp cem ederek ümmet olma bilincine erdirir. Fertteki karşılığı ise, her bir şavtla bir merhale, bir menzil aşarak yedi kat göklerin üstüne çıkmak, maddî âlemin üstüne yükselmektir. Yani nefs-i emmâreden nefs-i mutmainneye çıkarak, gerçek manada insaniyete ulaşmak anlamına gelir. Safa ile Merve ise, Kâbe'nin doğu tarafındaki iki tepenin adıdır. Hâcer validemiz oğlu İsmail (a.s) için su ararken bu iki tepe arasında yedi defa koşmuştur. Bu menasik ise hacıların, dünyadaki sorumlulukları için ortaya konmaları gereken cehd ve gayreti sembolize eder. Bütün hac boyunca hacılar kefene benzeyen ve adına "İhram" denen dikişsiz elbiseleriyle dünya ile olan bütün irtibatlarını kesmiş, Rabb’in huzuruna çıkmaya hazır olduklarını ilan ederler. İnsanlar arasında farklılığa sebep olan mal, mülk, rütbe, makamlardan sıyrılıp gerçek manada eşitliğe ererler.
Bu ruh ve bilinçle yapılan hac ibadeti sonrası kişi, isminin önüne “hacı” ilavesini yaptırarak kalan ömrünü bu isme uygun olarak tamamlaması halinde Rabbinin huzuruna ondan geldiği gibi tertemiz dönme imkanını elde eder.