“Ben şehadet ederim ki Allah’tan (c.c.) başka ilah yoktur. Ben tekrar şehadet ederim ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah’ın (c.c.) kulu ve Rasulüdür.”
Dinimizde İman etmek sadece dil ile söylenen yalın bir ifadeden ibaret değildir. İman etmenin anahtarı olan Kelime-i Şehadeti getiren bir kişi, Rabb’i ile adeta manevi bir sözleşme imzalamış olur. Bu sözleşme onu Rabbine teslim olmuş samimi ve sade bir kul olmanın yanında, İslam toplumunun bir üyesi ve aynı zamanda onların bir kardeşi haline getirir. O’na maddi ve manevi bir çok kazanım sağlar. Diğer taraftan ona, ferdi ve toplumsal bir takım ödev ve sorumluluklar da yükler. Bunlar kişisel olarak öncelikle; dinini öğrenme, öğretme, yaşama, yaşatma ve tebliğ etmenin yanında gördüğü kötülüklere engel olma ve iyilikleri de teşvik edip çoğaltmak gibi yükümlülüklerdir. Toplumsal olarak da; başkalarının hak ve hukukları başta olmak üzere, dinine ya da din kardeşlerine zarar verecek veya getirecek her türlü söz, tavır ve davranıştan uzak durmaktır. Zira O getirdiği kelime-i şehadetin gereği olarak Müslüman toplumun bir ferdi haline gelmiş, hayata ve olaylara ben merkezli değil biz merkezli bakmayı benimsemiştir. Aynı zamanda O, yaşadığı hayatın bir denenme ve imtihandan ibaret olduğunun farkındadır. Bu öyle bir imtihandır ki, kendinden öncekilerde aynı sınavın en ağırlarına tabi tutulmuş ama onlar asla davalarından vazgeçmemişlerdir. Bu durum tam da Kur’an-ı Kerimin: “ (Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler sizin başınıza da gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. (Onlar) Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır( cevabı verildi).” (Bakara, 2/214) O getirdiği şehadetle iman dairesine girmiş ve İslam’ın kurtarıcı şemsiyesine sığınmıştır. O bu ikrarı ile neleri inkar edip neleri kabul ettiğinin öylesine farkındadır ki, bu ikrarına halel getirecek şeyleri yapmayı ateşe atılmaktan daha tehlike olarak görür. Bu duruma Kutlu elçi Allah Rasulü (s.a.v.) şöylece vurgu yapar: “Şu üç özellik kimde bulunursa imanın zevkini tadar: Allah ve Rasulünü, herkesten ve her şeyden fazla sevmek, sevdiği kişiyi sırf Allah için sevmek, nasıl ateşe atılmak istemezse, küfre dönüşü de o kadar istememek.” (Buhari, İman 8)
Bu sebeple ikrarında samimi iyi bir Müslüman, yaptığı bu Müslüman olma ahid ve sözleşmesine aykırı hareket edemez ve elinden geldiğince bu sözleşmenin gereklerini yerine getirme gayret ve çabası içerisinde olur. O bilir ki, yaptığı bu sözleşmeye bütün mahlukat şahit olmuş ve bunu bozması veya ona halel getirecek yanlış söz ve davranışlarda bulunması halinde, yaptığı bu sözleşmeye tanıklık eden yeryüzü ve gökyüzündeki her varlık Allah’ın huzurunda aleyhine şahitlik edecektir. Bu duyarlılıkla hareket eden bir Müslüman, kötülüklere dalamaz, yalan söyleyemez, yalanı yayamaz, dedikodu, gıybet yapamaz, haram yiyemez, başkalarının hak ve hukukunu çiğneyemez kısacası her türlü kötülük ve şerden uzak durma gayret ve çabası içerisinde olur. Dolaysıyla Kelime-i şehâdet, nerede olursa olsun bir Müslüman’ın, daima İslâmî ölçüler içerisinde yaşamasını gerektiren bir taahhüt olarak, her ortamda rengi ve kokusunu hissettirir. Namazı, orucu ve zekatı yanında bütün ibadetleri, alması, satması ve söz vermesi yanında bütün muameleleri, konuşması, oturması ve kalkması yanında bütün beşeri ilişkileri kısacası hayatının her alanı bu ikrarı ile varlığına ve birliğine şahitlik ettiği Rabb’i ve O’nun Peygamberinin koyduğu ölçüler çerçevesinde olur. O tazelediği her şehadetle adeta yeniden doğar ve her güzelliğe yeniden başlar. Zira Hz. Ömer (r.a) bu ikrarı getirdikten sonra şu tespiti yapmıştır: "Ben İslam'a girdikten (kelime-i şehadet getirdikten) sonra doğdum." Bunun içindir ki, Hz. Peygamberi öldürmek üzere evinden çıkan Ömer getirdiği kelime-i şehadetle imanla şereflenmiş ve Hz. Ömer olmuştur. Akabinde İslam’ın sancağı altına girerek eski batıl inancındaki her şeye karşı büyük bir mücadele vermiştir. Ne mutlu getirdiği Kelime-i şehadetle neyi ikrar neyi inkar ettiğinin farkında olanlara ve bu ikrarlarına sadakatle sahip çıkanlara.