“Haset ettiği zaman haset edenin şerrinden Rabb’ine sığın." (Felak,5)
Haset, başkasının sahip olduğu nimetin yok olmasını veya bu nimetin kendisine geçmesini istemektir. "Hâsid" de hased kökünden türemiş bir sıfat olup kıskançlık ve çekememezlik duygusunun etkisinde kalan kişiye denir. Başkasının sahip olduğu nimetin yok olmasını istenmeden, sadece benzerine sahip olmayı temenni etmek ise "gıpta" olarak adlandırılır ve böyle bir beklenti. Haset iman dahil her konuda ortaya çıkabilen kötü ahlaklardan birisidir. Ehli kitap Kur’anın beyanı ile inanç konusunda kitlesel olarak haset girdabına yakalanmıştır: “Ehl-i Kitap'tan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki haset duygusundan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah hükmünü ortaya koyuncaya kadar affedin ve hoşgörün. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir. (Bakara, 2/109)
Müslümanların İslâm'la şereflenmelerini ve Hz, Muhammed'in önderliğinde güçlenip seçkin bir konuma yükselmelerini kıskanan yahudilerin çoğu, onların İslâm'dan koparak tekrar inkarcılığa dönmelerini arzuluyorlardı. Ayette vurgulanan yahudilerin, müslümanlan inkarcılığa döndürme yönündeki bu niyet ve istekleri, onların nefıslerindeki hasede bağlanmak suretiyle hasedin esasen bir duygu ve irade problemi olduğuna işaret edilmiştir. Aynı zümrenin Allah tarafından müslümanlara nasip edilen başarılan kıskanıp çekememeleri de haset kavramıyla ifade edilmiştir.
Öte yandan hadis-i şeriflerde de haset, bir hakkı sahibinden kıskanmak, onu çekememek anlamlarında yer bulur ve şiddetle eleştirilir. Bunlardan bazıları şu şekildedir: "Bir kulun kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz." (Nesâî, Cihâd, 8) , "Ateşin odunu yemesi gibi haset de iyilikleri yer bitirir." (İbn Mâce, Zühd, 22). ( Bir kulun kalbinde imanla haset bir araya gelmez." (Müslim, İmâret 130, 131); Hasedin din kardeşliği başta olmak üzere kişiye olan bu zararı sebebiyle Peygamber efendimiz: "Dedikoduların peşine düşmeyin, kusur araştırmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, kin gütmeyin! Ey Allah'ın kullan, kardeş olun!" (Buhârî, "Edeb", 57,58) çağrısını yapmıştır. Haset tehlikesini Haris-i Muhâsibî'den itibaren sistematik olarak İnceleyen İslâm ahlâkçıları hasedin öncelikle aralarında meslekî, iktisadî, ilmî, siyasî, sosyal, me­denî İlişkiler bulunan insanlar arasında baş gösterdiğini tespit etmişlerdir. (Muhâsibî, er-Riâye, s. 475-477), Gazzâlî, İhya, III, 236, 239.) Diğer taraftan aynı alimler konuya işaret eden âyet ve hadislerden hareketle hasedin psikolojik ve sosyal zararlarını da göz önünde tutarak, hasedi haram olarak kabul etmişlerdir. Bu çerçevede sık sık İblîs'in Hz. Âdem'i kıskanmasına da atıfta bulunularak hasedin şeytanî bir huy ve tavır olduğunu vurgulamışlardır. İblîs'in tutumu yani Hz. Âdem'i kıskanması "gökte işlenen ilk günah", Kabil'in kardeşi Hâbil'i kıskanması ise "yerde işlenen ilk günah" olarak görülmüştür. (Mâverdî, a.g.e., s. 381)
Diğer taraftan İslâm ahlâkçıları haset duygusunu yok etmenin veya etkisinden uzak kalmanın bazı yollarına da işaret etmişlerdir. Ancak bunun için öncelikle hasedi doğuran sebepleri bilmek gerekir. Örneğin Ebû Bekir Râzî, hasedi cimrilik ve aşırı ihtirasın birleşmesinden doğan psikolojik bir hastalık olarak görmüş ve İslam ahlakçılarının da kötü insanı, insanların zarara uğramasından zevk duyan kişi diye tanımladıklarına dikkat çekerek bu tanımda da belirleyici özelliğin haset olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca düşmanlık, kin gütme, üstünlük duygusu, kibir, böbürlenme, ulaşılmak istenen şeylerden mahrum kalma korkusu, makam ve mevki tutkusu ve ruhun kirlenmesi gibi durumların da hasedi tetikleyen şeyler olduğuna dikkat çekilmiştir. Yine aynı alimler haset hastalığının tedavisi için ilim ve amel şeklinde iki tedavi yöntemi önermişlerdir. İlimle kişinin bu duygunun mahiyeti, sebepleri, maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî zararları hakkında bilgi edinmesini, amelle de kendisini haset duy­gusuna sevk edecek şeylerin aksi davranışlara zorlamasını, kıskançlık ve çekememezlik eğilimlerini ortadan kaldıracak veya hafifletecek ya da hiç olmazsa bu eğilimlerin baskısından kurtulma İmkânı sağlayacak iyi işler yapmasını tavsiye etmişlerdir.