Bir Ramazan ayına daha kavuşmanın mutluluğunu yaşıyoruz Elhamdülillah. Ramazan-ı şerifin rahmet, bereket, mağfiret ve huzur dolu gölgesi üzerimize düştü. Tutulan oruçlar, tilavet edilen Kur’anlar, hatimler, mukabeleler, kalkılan sahurlar, tüm çeşitlilik ve bereketiyle bizleri bir araya getiren iftar sofraları ve kılınan teravih namazlarıyla Ramazan, bir kere daha maddi ve manevi ufkumuza güneş gibi doğdu. Ramazan ki bu ayda Kur’an inzal oldu. Bu sebepledir ki, Ramazan ayında Kur’an-ı kalbimize indirmek, hayatımıza yansıtmaya hazır hale gelmek için oruç tutar ve bol bol Kur’an-ı Kerim tilavet ederiz. Nitekim Kur'an-ı Kerim oruç ibadetini bizlere, önceki ümmetler ile irtibatlandırarak insanlığın ortak ibadeti alarak takdim eder. Nitekim bir ayet-i kerimede mealen şöyle buyrulur: "Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki bu ibadet konusunda dikkatli olursunuz."(Âl-i İmrân,103) Burada âyet-i kerimenin sonunda yer alan “umulur ki bu ibadet konusunda dikkatli olursunuz” ifadesi göstermektedir ki bizden öncekiler bu konusunda dikkatli olmamışlardır. Onlardan bazıları orucun süresinde, bazıları içeriğinde, bazıları da zamanında tahrifat yapmışlardır. Günümüz tahrif edilmiş (Yahudi, Hristiyan) din mensuplarında var olan oruç tutma şekilleri de bunun açık ispatı durumundadır. Kur’an ve onun emirlerinin pratiğe yansıması olan sünnette yer alan ibadetler üzerinde zaman zaman tebarüz eden değişim ve dönüşüm talepleri de benzer fakat beyhude çabanın yansımaları olarak görülmelidir.
İslam bilginleri, dini hükümlerin nihai tahlilde önce dünya daha sonra da ahirette insanların yararlarına yönelik olduğunda görüş birliği etmişlerdir. Allah'ın yapılmasını istediği şeylerde biz insanlar için çok büyük faydalar, yasakladığı şeylerde ise işlenmesi durumunda büyük zararlar bulunduğunu bilimsel araştırma verileri başta olmak üzere tecrübeler de açık bir şekilde ortaya koymuştur. Ayrıca İslam’ın bütün meydan okumalarına rağmen, on beş asrı geçen tarihsel süreç içerisinde bunun aksini ortaya koyan herhangi bir bilimsel veride ortaya konamamıştır. Örneğin çağımızın en büyük problemleri haline gelen fuhuş, içki, kumar, faiz, hırsızlık, haksız yere adam öldürmenin zararını bugün hangi aklıselim reddedebilir? Gerçek şu ki, Kur'an-ı Kerim'de, selim akla aykırı hiçbir emir ve yasakta bulunmamaktadır. Diğer taraftan yüce dinimiz koyduğu bu emir ve yasaklarla insanı yaratılış fıtratına uygun, sağlam iradeli ve sahip olduğu emanetlere sahip çıkan güvenilir toplum ve toplumlar inşa etmeyi hedeflemiştir. Çünkü İslam; aklı selim, kalbi selim, zevki selim ve amel-i salih olan insanlardan müteşekkil ahlaklı ve erdemli bir toplum oluşturmayı hedeflemiştir. Bu sebeple İslam’ın yapılmasını istediği ibadetlerin hemen hemen tamamı, iradesi sağlam insanların ifa edebileceği bir konum ve nitelik arz etmektedir. Bu noktada oruç, nefsin isteklerinin kontrol altına alınmasında, ruhun arındırılıp ( psikolojik temizlik) yüceltilmesinde başat rol almaktadır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), "Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu bir günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. O'na birisi sataşır veya küfrederse, "Ben oruçluyum" desin."(Tirmizi, Menâkıb, 20) buyurmuştur. Bu hadisin de, dile getirdiği gibi oruç, hakkıyla tutanlar için gerçek bir kalkandır. Şuurlu ve şartları özümsenerek tutulan oruç, kişiyi kötülüklerden uzak tuttuğu gibi nefsinin kötü arzularına da gem vurmaktadır.
Diğer taraftan oruç; toplumsal barış, huzur, yardımlaşma, paylaşma ve birlikteliğin sağlanmasında da etkin rol oynar. Çünkü oruçlu kavgalara, kötü sözlere, fuhşiyyat ve her türlü kötülüğe karşı dikkatli ve onlardan uzak durduğu gibi, mana dünyasını geliştirip güçlendirmek üzere de her an ibadet taat üzere olduğunun bilincindedir. Zira O’nun sadece midesi değil aynı zamanda dili, eli, gönlü başta olmak üzere bütün uzuvları oruç tutmaktadır. Aynı zamanda O’nun midesinin iftarı yemek, içmekle olduğu gibi dilinin iftarı, güzel söz, gönlünün iftarı, güzel duygular, elinin iftarı, hayır işlerle meşguliyet, gözünün iftarı, güzelliklere bakarak Yüce Rabbi'nin kudret ve azametini idrak etmek, aklının iftarı da, insanlığa huzur verecek bilgi ve düşünceler üretmektir. O’nun hak edilmiş gerçek iftarı ise, bu ölçekte geçirdiği Ramazan-ı Şerifin akabinde Yüce Rabb'inden alacağı cennet müjde sindedir.
Dünyamızın her gün bir köşesinden sıkıntı ve felaket haberleri aldığımız şu günlerde orucun nefsimizi ıslah, davranışlarımızı tamir ve tadil edici eczanesinden gereği gibi istifade edelim. Ramazan-ı Şerifin sunduğu huzur ve kardeşlik iklimini en iyi şekilde değerlendirelim. Bu istisna zaman diliminde cennet kapılarının açılıp cehennem kapılarının da kapatılarak şeytanların da bağlanmasını (Buhârî, Nikâh,11) fırsat bilerek nefsimiz ve şeytandan gelecek her türlü davete hayır diyelim. Bu duygu ve düşüncelerle idrak edeceğimiz Ramazan-ı Şerifi hayırlara vesile kılmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim.