İslâm dininin her emrinde nice faydalar vardır... Mesela, abdest ve taharet, yani temizlik, görünüşte bedenin sağlığına çok faydalı olduğu gibi, manevî olarak da, kalbin tasfiyesinin ve huzurunun bir işaretidir.
Namaz, Allahü teâlânın huzurunda durmaktır. Allahü teâlânın huzurunda durunca, kalbin tasfiye edileceği açıktır. Kötülüklerden temizlenmemiş bir kalp ile, Allahü teâlânın huzuruna çıkılamaz. Nitekim, dünya işlerinde de böyledir.
Abdest almanın, beden temizliği olduğu, her gün beş kere bedendeki mikrop yuvalarını temizlediği meydandadır. Aklı ve ilmi olan herkes, bunu bilmektedir. Abdestin kalbe kuvvet verdiğini, ruhu temizlediğini eskiden papazlar bile biliyordu.
İmam-ı Cafer-i Sadık hazretleri, nasihat vermek için, bir rahibe geldi. Kapı geç açıldı. Cafer-i Sadık hazretleri sordu:
-Ey Rahip, niçin kapıyı geç açtın, beni kapıda beklettin?
Rahip şöyle cevap verdi:
-Aralıktan seni görünce, heybetinden çok korktum. Hemen abdest aldım. Tevrat’ta görmüştüm ki, bir kimseden veya bir şeyden korkunca, abdest almalıdır. Abdest, insanı zarardan korur, yazılı idi.
Cafer-i Sadık hazretlerinin nasihati üzerine, rahip hemen Müslüman oldu. Kalbi, abdestin bereketi ile temizlendi...
Dinimizde birçok kolaylıklar da vardır. Mesela, soğuk kuzey memleketlerinde yaşayan kimseler, abdest almak istedikleri zaman, yalnız sabahleyin ılık su ile abdest alarak çoraplarını ve mestlerini giyerler.
Diğer dört vakitte, abdestlerini bozmadan namazlarını kılabilecekleri gibi, abdestleri bozulduğu zaman, mestleri üzerine mesh ederek abdest alabilirler. Bu kolaylıktan, yalnız onlar değil, durumuna göre her Müslüman istifade edebilir.
Su zarar veriyorsa, toprak ile teyemmüm de edilebilir. Günde beş defa, su ile abdest alınacaktır diye şart yoktur.
Bir kimsenin vücudunda hastalık olur da, abdest almak, yani su ile yıkanmak sağlığına zararlı olursa, teyemmüm edebilir. Çünkü asıl maksat sadece, el, yüz ve ayak yıkamak değil, kalbin tasfiyesi, yani Allahü teâlânın huzuruna durmak için bir hazırlık ve Allahü teâlâyı hatırlamaktır.
Zaruret hâllerinde, İslâmiyet asla güçlük teklif etmez, güçlüğü emretmez. Nitekim (Dinde güçlük yoktur) buyurulmuştur. Kur’ân-ı kerimde Bekara suresinin ikiyüzseksenaltıncı ayetinde mealen, (Allahü teâlâ, insana gücü yetmeyeceği şeyi teklif etmez) buyurulmuştur. Yani, Allahü teâlâ, insanlara, gücü yetebileceği, yapabileceği şeyi emreder, yapamayacağını emretmez.
Nisa suresinin yirmisekizinci ayetinde mealen, (Allahü teâlâ, ibadetlerinizin hafif, kolay olmasını istiyor. İnsan zayıf, dayanıksız yaratıldı) buyurulmuştur...