“Savaşta korkak davranma, savaşın ağırlıklarına sabırlı ol, ecel gelmedikçe ölüm olmaz.” İmam Şeyh Şâmil
*
Nakşîbendi tarikatının Hâlidî kolunun şeyhlerinden olan İmam Şeyh Şâmil (1797-1871), yaşadığı toprakları işgal etmeye kalkan Rusyaya karşı bütün imkânsızlıklarına rağmen yirmi beş yıl başarıyla mücadele etmiştir. Sonunda bağlılarının ve halkın ısrarı üzerine çarlık yetkilileriyle görüşerek onurlu bir şekilde silah bırakmak zorunda kalmıştır. Rus çarı düşmanının şahsiyet ve mücadelesine olan hayranlığından kılıcını teslim almamıştır. Sürgün edildiği çeşitli Rus şehirlerinde saygınlık kazanarak günlerini geçirmiştir. Nihayet İstanbula gönderilmiş, sonra hac yapmak üzere Hicaza gitmiş ve hac vazifesini yerine getirmesinin ardından Medinede vefat ederek Cennetül-bakî`de toprağa verilmiştir.
Kafkasya millî kahramanı Şeyh Şâmil, Dağıstanlıdır. 1797’de Dağıstan’da doğdu. İmâm Şâmil, boyu iki metreden uzun, geniş omuzlu, pehlivan vücutlu, engin ve sağlam imanlı, dinî ilimlere ve her türlü muharebe sanatına fevkalâde vâkıf, son derece cesur ve çevik müstesna bir zattı. Bir avuç askeri ile 35 sene Rusların koca ordusuna karşı akıl almaz bir mücadele vermiş, Kafkasya’nın istiklâli için çarpışmıştır.
Ömrü, Ruslarla mücadele ile geçti. Sonunda, hile ile oyuna getirdiler. Ruslara esir düştü. 10 sene esir kaldı. Hacca gitmesi için izin verildi. İstanbul’a geldiğinde, halk, kahramanı görmek için yollara döküldü. İstanbul’da bir müddet kaldıktan sonra, Medine-i Münevvere’ye yerleşip, 17 Şubat 1871 yılında orada vefât etti.
ŞEYH ŞAMİL’İN YARALANMASI
Kafkasya’da, Gimri Muharebesi’nde, bağrına zâlim bir Rus süngüsü saplanan Kafkas Kartalı Şeyh Şâmil, büyük bir soğukkanlılıkla bir ucu sırtından görünen süngüyü çıkarıp attı. Bir yanda canından çok sevdiği İmam Gazi Muhammed’in şehâdeti, bir yanda da bağrına saplanan süngü, Şeyh Şâmil’i yaralı bir arslan hâline getirmişti. Sol elindeki kılıç her vuruşunda birkaç Rus kâfirini yere seriyordu. Korkudan gözleri yuvalarından fırlayan Ruslar, kaçacak delik arıyorlardı. Şâmil, akşamın karanlığına karışıp gitmişti. Şâmil’in yaralandığını gören Gimri Câmiî müezzini Şâmil’i takip edip, karanlık iyice bastırdığında onu bir mağaraya götürdü.
Müezzin Mehmet Ali’den durumu öğrenen Şeyh Şamil’in kayınpederi Abdülaziz Efendi hemen yola çıktı. Dağıstan’ın en meşhur cerrahlarından birisi idi. Birkaç gün mağarada kalarak Şeyh Şâmil’i şifalı otlardan hazırladığı ilâçlarla tedâvi etti.
Ancak bu tedâvinin daha uzun bir süre devam etmesi lâzımdı. Şeyh Şâmil’i, Unsokul Köyü’ne getirdiler. Tedâviler aralıksız sürüyordu. Tam 25 gün sonra Şeyh Şâmil komadan çıktı. Gözlerini ilk açtığı an başucundan hiç ayrılmayan annesini gördü. Annesine ilk sözleri şu oldu: “Anacığım! Namazımın vakti geçti mi?