Yozgat tarım memleketidir, tarım ürünlerinin geliştirilmesi gerekir. Tarım ve hayvancılık bölgemizin en önemli geçim kaynağıdır. Ülkemiz de, Yozgat gibi pek çok ilimiz tarımla geçimini sağlamaktadır. Tarımı terk edemeyiz, tarım ürünlerinin üretiminden vazgeçemeyiz. Tarım ürünleri bizim ekmek kapımız... Modern tarıma, sulu tarıma ağırlık vermek, eski usulleri terk edip alternatif ürünleri denemek zorundayız.
Köylü ekmeğini, alın terinden çıkarır. Köylüyü böyle tarif ediyoruz. Üreten, yetiştiren ve kendi rızkını çıkaran kalender insanlar. Aslına bakarsanız Türk köylüsü böyle de olmalıdır. Bağı-bostanı, tavuğu-culuğu-koyunu, keçisi olmayan köylü olur mu? Bütün bunları yetiştirmeli, üretmeli benim köylüm. Tabi ki ürettiği maldan da para kazanmalı, geçimini sağlamalıdır.
Bölgemizde sebze ve meyve üretimi geliştirilmelidir. Örnek bahçeler, örnek bağlar kurulmalı, teşvik edilmeli ve köylü sebze meyve üretimine yönlendirilmelidir. Hayvan besiciliği, süt, yoğurt, kaymak ve tere yağ üretimi köylümüzün vazgeçilmez ürünleridir. Bağcılık ve pekmez biz de bir kültürdü. Hele hele bağbozumu sanki kültürümüzün bir parçasıydı. Bizim kültürümüzde, ekonomimizde bir bağcılık kültürü vardı. Köy-köylü dendi mi, bağ-bostan, tarım ve hayvan üretimi akla gelirdi.
Sebze, meyve ve tarım ürünleri olmadan köylülük olmaz. Doğal ürünlerin tadını unuttuk... Hormonlu ürünler sağlığımızı tehdit eder hale geldi. Her şeyde bir sahtecilik anlayışı türedi. Bunlar eski de kaldı diye düşünmeyin. Sağlığınız için eskiye dönmek zorundasınız. İlkel usullerle değil, modern usullerle tarımı, ticareti, hayvancılığı canlandırmak zorundayız. Köylü dedin mi, bunların hepsini bir arada yapan insan aklınıza gelmeli. Bu ürünler binlerce ailenin yaşam kaynağıdır. Köylünün ekmeği, aşı, rızkıdır. Köye, köylüsüne, köy ürünlerine sahip çıkamayan politikalar başarıya ulaşmaz; ekonomisi açlıkla, kıtlıkla krizlerle boğuşmaya başlar. Tabi ki: Üretim ve pazarlama birlikte düşünülmelidir.
Yozgatlı köylünün en büyük derdi; birlikteliğin, kooperatifleşmenin olmaması; soğuk hava deposu ve ürünlerini pazarlayamamış olmasıdır. Bu mevsimde ürününü köylü pazarlayamazsa kışın perişan olur. Ürününü tarlada satmak zorundadır. Nedeni belli, birincisi borçludur, borcunu ödemek için, ikincisi de soğuk hava deposu yoktur. Çok yazmışızdır hatırlarsınız, soğanını, patatesini, marulunu; çöpe-dereye döken köylülerin garip halini... Köylünün malı para etmez, parayı aracı kazanır. Domates köylüde üç kuruştur, esnafa gelir beş lira olur, onun gibi bir şey. Köylü zarar ederken aracı-tefeci para kazanır. Tabii ki kazanacak, ama köylünün mahsulü de, alın teri de para etmelidir.
Bir yıl boyunca gözü gibi bakar ürününe; eker, çapalar, sular, aktarır, dönderir, kaldırır, para edecek diye hayaller kurar. Gel gör ki, tarladan kalkmadan umutsuzluğa kapılır, ürün para etmez. Kara kara düşünüp, nereye-nasıl depolayacağını hesap eder. Birkaç ay saklar depolarda... Ne yazık ki, gün geçtikçe borç artar, ürün de çürümeye başlar.
Şu bir gerçek, köylü üretimi bırakırsa şehirli aç kalır. Ekonomimiz sekteye uğrar. Bunlar birbirini tamamlayan kaplar gibidir. İşsizliği azaltmak isteyen devlet, köylünün üretim yapmasını teşvik etmeli ve ürününü pazarlayacağı ortamı hazırlamalıdır. Siyasetin ustalığı da galiba burada yatıyor. “Köylü Milletin Efendisidir” sözünün arkasında dur ki, köylü kalkınsın, sen de kalkın... İşsizliğin had safhaya ulaştığı memleketimizde bir de köylüyü bitirirsek, aç kalırız. Nitekim bu mahalli seçimler öncesinde bunun zaruretini çok iyi anladık. Ürünler tefecinin ve stokçunun eline geçince insanımızı tehdit aracı olarak kullandılar. Köylü maddi ve manevi manda teşvik edilmeli, üretime yönlendirilmeli ve köylünün malına sahip çıkılmalıdır. Örnek köyler oluşturulmalı, Tarım Müdürlükleri ve Ziraat Mühendisleriyle köylüye yardımcı olunmalıdır.