İslam dini aklı muhatap kabul edip ona hitap eden bir dindir. Zira insan, aklı ile dinin bildirdiği gerçekleri fark edip idrak eder, kalp ve vicdanını kullanarak gördüklerinden sonuç çıkarır. Nitekim akıl, fikir, idrak, vicdan sahibi ve temiz fıtratı bozulmamış her insan, kendisine hiçbir bilgi verilmese de etrafındaki herhangi bir varlığı incelediğinde bunun üstün bir akıl, ilim, büyük bir güç ve kudret sahibi tarafından yaratıldığını anlayacaktır. İşte bu gerçeklik sebebiyle yüce kitabımız akıl sahibi ilk muhataplarına varlıklar üzerinde düşünüp imana çağırır. İman etmiş olanları da tekerrür edip dururken unutulan gerçekleri, Kur’ana her yönelişlerinde tekrar tekrar dikkatlerine sunar. Böylece sürekli olarak varlığa ibret nazarı ile bakmaya çağırıp tefekküre davet eder.
Bu çerçeve de Kur’an-ı Kerim üzerinde tefekkür edilmesi gereken bir çok varlıktan örnekler verir. Bunlardan bazıları şu şekildedir.
- Kur’an önce insanı kendi varlığı üzerinde düşünmeye davet eder: “İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı? (Tarık, 86/5)
- Arza ve Semaya ibretle bakmaya davet eder: “Artık üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve süslemişiz, onun hiç bir çatlağı yoktur.Yeri de nasıl (döşeyip) uzatmış, üzerine sabit dağlar oturtmuşuz. Orada görünüşü güzel her çeşit bitkiden çiftler yetiştirdik. Bunlar, Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ona ibret vermek içindir.Bir de gökten bereketli bir su indirip de onunla bağlar, bahçeler ve biçilecek taneler bitirmekteyiz.” (Kaf, 50/6-9) “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır.” (Al-i İmran, 3/190)
- Daha sonra etrafında olup biten şeyler üzerinde daha detaylı bir düşünme ve tefekküre çağırır: “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır.” (Bakara, 2/164)
- Diğer canlılardaki farklı yaratılış ve özellikleri düşünmeye çağırır: “Bakmıyorlar mı o develere, nasıl yaratılmış? Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiş? Bakmıyorlar mı dağlara, nasıl dikilmiş? Yere bakmıyorlar mı, nasıl yayılmış? (Ğaşiye, 88/17-20) “Biz yeryüzünü bir beşik yapmadık mı?Dağları da birer kazık kılmadık mı?( Nebe, 78/6-8)
- Tekrar tekrar varlık kitabını okuyup düşünmeye çağırır: “Sizleri çift çift yarattık. Uykunuzu bir dinlenme yaptık.Geceyi bir örtü yaptık. Gündüzü de bir geçim zamanı yaptık. Üstünüze yedi sağlam bina (gök) çattık. İçlerine ışık saçan bir kandil astık. Yoğunlaşmış bulutlardan şarıl şarıl bir su indirdik. Onunla taneler ve otlar çıkaralım diye. Ve sarmaş dolaş bağlar bahçeler (çıkaralım diye).” (Nebe, 78/6-16) “Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? Onu Allah bina etti.Tavanını yükseltti, onu bir düzene koydu. Gecesini kararttı, kuşluğunu çıkardı. Bundan sonra da yeryüzünü döşedi. Ondan suyunu ve otlağını çıkardı. Dağlarını oturttu. Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için.” (Naziat, 79/27-33
Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi Allah insanları, gökyüzü, yağmur, bitkiler, hayvanlar, doğum, coğrafi özellikler gibi konularda araştırma ve inceleme yapmaya çağırır. Tüm bu varlıkları incelemenin ve araştırmanın yolu da varlığı okuyup tefekkür etme ve üzerinde bilimsel araştırma yapmaktan geçmektedir. Bilimsel araştırmalar sonucunda elde edilen bilgiler insanlara yaratılışın sırlarını, Allah'ın sonsuz ilmini, aklını ve gücünü tanıtır. Ve tarih boyunca insanlığa büyük hizmetler veren bilim adamlarının önemli bir bölümünün Allah'a inanan dindar kimseler olmasının nedeni de bu gerçekliktir.
Akıl sahibi insan kendisine şu soruları sormalıdır:
* Güneş her zamankinden on dakika erken doğdu mu veya battı mı hiç?
* Kayısı ağacının aşı olmadan armut verdiğine rastladın mı?
* Bir atın, tay yerine sinek doğurduğu görülmüş mü şimdiye kadar?
* Toprağa buğday ektiğin halde arpa veya çavdar çıktığı oldu mu hiç?
* Kendi kendine yapılmış bir bina gördün mü?
* Bir maymunun insana dönüştüğünü kuru iddia ve yalandan öte bizzat görüp işittin mi?
* Bir serçenin zamanla kartala dönüştüğü oldu mu?
* Soğuk bölgelerde binlerce yıldır yaşayan insanlar neden derilerini vahşi hayvanların ki gibi kıllı bir posta çevirememiştir?
* Doğduğu yere binlerce km uzaktan gelen somon balığı yolunu şaşırmadan nasıl bulmaktadır?
Bu sorulara verilen cevap “hayır” ise ki mutlaka hayır olacaktır. O zaman insan şayet iman ermemişse çok zor ve ağır bir yükü taşımaya talip olmuş demektir. O da katıksız bir inkar yüküdür. Allah muhafaza.