İnsanların birbirine muhtaç olmaları, karşılıklı olarak yardımlaşmaları zorunluluğunu ortaya koyar. Yardımlaşma, toplum hâlinde yaşamanın doğal bir sonucudur.
Komşusu aç iken rahatlıkla tıka basa midesini doldurup, gününü gün etmek, İslâm’ın ruhuna aykırıdır. Müminleri bir bedene benzeten İslâm, herhangi bir uzvun rahatsızlığını bütün vücudun paylaştığı gibi, başkalarının uğradıkları musibetlerin de, el ve gönül birliğiyle paylaşılmasını emreder.
İslâm, sadece kendini düşünmeye ve yalnız "nefsinin adamı" olmaya karşıdır. Çünkü böyle kişilerin çoğunluğu teşkil ettiği bir toplumun huzur ve barış içinde olması, hatta ayakta kalabilmesi mümkün değildir. Zira tarihte de pek çok acı örneklerine şahit olunduğu gibi, birlik ve dayanışmadan uzak, sadece kendi şahsî çıkarları peşinde koşmayı âdet haline getiren toplumlar, bu yanlışlığın bedelini çok ağır ödeyerek, tarih sahnesinden silinmişlerdir.
Huzurlu bir toplum, birbirini seven, dayanışma ve yardımlaşmayı ilke edinen insanlardan meydana gelir. Birbirlerine karşı duyarsız, sevinçleri, tasaları, inanç ve gayeleri aynı olmayan toplumların kuru kalabalık ve yığın olmaktan öte gidemezler.
Gönül birliği olmayanların, bedenen bir arada olmaları hakiki birlik ve beraberliği sağlamaz. Mensubu olduğumuz Yüce İslam Dini; temeli sevgi, saygı, dayanışma, fedakârlık, uzlaşma ve yardımlaşma olan bir toplum meydana getirmeyi hedeflemiştir.
Sevgili Peygamberimiz (sav) de böyle bir toplum modeli ortaya koymuştur. Kur´an´ın ifadesiyle o toplumun fertleri “Kendi canları çekmesine rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.” Hz. Peygamber (sav), toplumda görmeyi arzu ettiği bütün güzellikleri önce kendi şahsında göstermiş, yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş, yoksulları gözetmiş, yetimleri bağrına basmış, hastaları ziyaret etmiş, zayıfları korumuş, onları kendi haline terk etmemiştir.
İnançlı insanın hedefi, yaşadığı sürece iyilik etmek, Allah´a karşı gelmemektir. Bu yüce hedefe ulaşmak için bütün Müslümanlar birbirlerine yardım etmelidirler. Zira Allah (cc) böyle istemektedir. Müslüman, Müslümanın derdiyle dertlenmeli, onlara gereken yardımı esirgememelidir. Çünkü Rabbimiz mü´minleri kardeş ilan etmiştir. Kardeşliğin gereği ne ise o yapılmalıdır.
Bu nedenle, insanların birbirini sevmeli, korumalı ve birbirlerine merhamet etmelidirler. Hiç kimse bir diğerine haksızlık ve zulüm etmemeli; kardeşini, haksızlık yapanın eline bırakmamalıdır. Müslümanlar daima şu prensibi şiar edinmelidirler:
“Bir Müslüman, din kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını karşılayacaktır. Bir Müslüman, din kardeşinin sıkıntısını giderirse, Allah Teala da onun kıyamet günündeki sıkıntısını giderecektir. Kısacası bir Müslüman kardeşinin yardımına koştuğu sürece, Allah Teala onu yardımsız bırakmayacaktır.”
Gün, sen ben günü değil, siz, biz olma günüdür. Gün, öteleme, iteleme, ayrıştırma günü değil, birleştirme, bütünleştirme, barışma, paylaşma ve bölüşme günüdür. Küresel bir felaketten geçiyoruz. İnsanlığı tehdit eden bu salgına karşı bir ve beraber olursak, İslam kardeşliğini hakim kılarsak hem biz kazanırız, hem de devletimiz kazanır. Şüphesiz ki bu felaketi de birlikte aşacağız! El, gönül ve kalp birlikteliği ile... Rabbim Türk Milletini, İslam Alemini ve tüm insanları her türlü felaketinden korusun! Mevla yar ve yardımcımız olsun!