Geçen haftaki kaldığımız yerden makaleme devam ediyorum.
Hz. Eyyüb Aleyhisselamı belde halkı alıp, beldenin dışına atmışlardı. Kimse yanına kötü kokudan dolayı yaklaşamıyordu. Vücudu iyice kurtlanmıştı. Kurtların biri iniyor, biri çıkıyordu. Hatta bir gün vücudundan düşen bir kurdu aldı eliyle vücuduna koydu. Senin rızkın benim vücudumdan dedi. Demesiyle canı çok feci bir şekilde yandı. YARABBİ bu kurtlar bu kadar canımı yakmıyordu. Şimdi nasıl olduda canım çok fazla yandı diye feryad etti. Cenab-ı Allah da o zaman benim emrimle seni ısırıyordu. Bu sefer sen kendin aldın vücuduna koydun senin emrinle ısırdılar buyurmuşlardır.
Hz Eyyüb A.S’a karısı elinden geldiği kadar bakıyor. Her ihtiyacını alıp getiriyordu. Onunda malı azaldı hiç kalmadı. Onun bunun hizmetçiliğini yapıyor onlardan aldığı ücretlerle HZ EYYÜB ün ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyordu. ALLAH ondan razı olsun ve onu hoşnut etsin. Çünkü o kadın malından, çocuklarından mahrum kalmak, kocasının hastalanması yoksulluk önceleri onurlu bir kadınken sonraları halka hizmetçi olmak , mesut ve müneffeh iken fakirlik ve mahrumiyeti maruz kalmak gibi türlü belalara karşı hep sabretmiştir. Doğrusu hepimiz ALLAH a aidiz ve şüphesizki ona dönücüleriz.
Bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır. “ insanlar içinde en çok beyaya uğrayanlar, Peygamberlerdir. Sonra salih kimselerdir. Sonra sırasıyla bunlara benziyenlerdir.
Bir başka hadiste de şöyle buyurulmuştur.
“Kişi dindarlığı oranında belaya maruz kalır. Eğer dinine bağlılığı sıkıysa uğradığı belalar fazlalaşır.
Hz. Eyyüb’ün hastalığının ne kadar sürdüğü hususunda farklı görüşler vardır. VEHB B MÜNEBBİH e göre hastalığı ne fazla ne eksik tam üç yıl; ENES e göre ise yedi yıl birkaç ay sürmüştür. Hastalığı ağırlaşınca BENİ İSRAİL e ait bir çöplüğe atılmış ve vücudunda bir çok kurtçuklar dolaşmaya başlamış nihayet CENAB I ALLAH onu genişliğe ve ferahlığa kavuşturarak sıkıntısını gidermiş, büyük mükafatlarla ödüllendirip sevabını fazlalaştırmış ve onu güzelce övmüştür. Hamid dedi ki EYYÜB ün hastalığı on sekiz yıl sürdü. Sûddı’nin anlattığı göre vücudundan etler parça halinde düşmeye başlamış bedeninde sinir damar ve kemikten başka bir şey kalmamıştı. Bulunduğu çöplüğe karısı kül getirerek altına serermiş, bu felaket uzun süre devam edince EYYÜB e seni genişliğe kavuşturması için dua etsen iyi olmaz mı?” demiş.
Bunun üzerine Eyyüb karısına şöyle demiş “ hanım yetmiş sene sıhhatli yaşadım. Allah için yedi sene bu hastalığa sabretmem çok mudur ? ‘Hz Eyüb’ün karısı bu sözlerden ötürü rahatsızlanmış tı ücret karşılığında halka hizmet eder, kocasına yiyecek temin edermiş.
Bir zaman sonra EYYÜB’ un karısı olduğunu bildikleri ve kocasındaki hastalığı kendilerine de bulaşacağından korktukları için insanlar, karısına artık hizmetçilik yaptırmıyor ve aralarına katmıyorlardı. Kadıncağız artık kimsenin kendisine hizmetçilik yaptırmadığını görünce para kazanamayacağından dolayı kendi saç örgülerinden birini keserek, bol ve lezzetli yiyecekler karşılığında eşraftan birinin kızına sattı. Aldığı yiyecekleri Eyyüb’e götürdü. Hz Eyyüb bunları nereden buldun diye sordu. Karısı da halka hizmetçilik yaparak kazandığını söyledi. Ertesi gün olunca kendisine iş verecek bir kimse bulamadı. Bu kere de diğer örgüsünü kesip yiyecek karşılığında sattı. Hz Eyüb bunları nereden bulduğunu sordu . nereden bulup getirdiğini söyleyinceye kadar da yemeğini yemeyeceğine yemin etti.
Bugünkü anlatacaklarım bundan ibaret olup, haftaya kaldığımız yerden devam etmek üzere makalemi Karacaoğlan‘ın Var git ölüm adlı şiiriyle bitiriyorum. Hepinize sevgiler, saygılar, selamlar
VAR GİT ÖLÜM
Ölüm ardıma düşüp de yorulma
Var git ölüm bir zamanda gene gel
Akıbet alırsın komazsın beni
Var git ölüm bir zamanda gene gel
Şöyle bir vakitler yeyip içerken
Yeyip içip yaylalarda gezerken
Gene mi geldin ben senden kaçarken
Var git ölüm bir zamanda gene gel
KARACAOĞLAN