İstiklal Şairimiz: Mehmet Akif, 1908’ den sonraki şiirimizin en önde gelen simalarındandır. Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’ in yanında bir başka şiir anlayışının temsilcisi olarak Akif’e önemli bir yer vermek, edebiyat tarihçisinin ihmal edemeyeceği bir husustur.
Akif’ i şair, fikir adamı , müstesna bir seciye ve ahlak sahibi ve bir idealist olarak ele almak gerekir. Şair Akif, aruzu çok iyi kullanan şekil ve kafiye yeniliklerinde usta bir nazım olarak karşımıza çıkar. Aruzla Türkçe’yi en iyi şekilde bağdaştırması yanında, sade yazısını, halk dilini bütün özellikleri ve tabiriyle şiire yerleştirmesini önemle belirtmeliyiz.
Şiir dilimizin sadeleşmesi işinde, onun rolü oldukça büyüktür. Akif realist bir şairdir: Mehmed Âkif'in düşünsel gelişiminde en belirleyici öğe onun bir İslamcı şair oluşudur.
Âkif'in dünya görüşüne göre bütün bu geri kalmışlık ve sefalet, dinden, onun emir ve nehiylerinden uzaklaşmış olmaktan kaynaklanmaktaydı. Manzum hikâyelerinde de anlatmaya çalıştığı gibi sosyal çözülmelerin temelinde, dini doğru anlamama ve yaşamama problemi yatmaktadır.
Memleketin kurtuluşunun İslâmiyet'in iyi anlaşılması ve yaşanmasına bağlı olduğuna inanan Âkif, Müslümanlığın ne olduğu ve ne olmadığını anlatmak için şiirini tebliğ ve irşad aracı olarak inandığı değerlerin hizmetine adamıştır.
İslâm dünyasının perişan hâlini göstermek için Batı Hıristiyan dünyası ve Doğu İslâm dünyasının farkını gözler önüne sermiş; perişan bir hâlde bulunan İslâm dünyasının yeniden ayağa kalkması için Müslümanları azimli olmaya, çalışkan olmaya teşvik etmiştir.
Hayatı boyunca Müslüman duyarlılığıyla şiirler yazarken; şair duyarlılığıyla da, Müslümanların dertlerine çareler aramıştır.
Mehmet Akif, İslam birliğini savunmuş, ırkçılığa karşı çıkmıştır.
Leyla isimli şiirinde İslam birliği ve Müslümanların kurtuluşu konusunu ele almıştır. Bütün çalışmalarında bu hususun en büyük derdi olduğu anlaşılmaktadır. İslam Aleminin içinde bulunduğu buhrandan kurtulması için çok çalışılması gerektiğini savunmuştur:
Akif hayatı boyunca belli ahlaki prensiplerin adamı olarak yaşamış, dostları arasında her zaman dürüst ve sözüne güvenilir bir insan olarak kalmıştır. Bir karakter adamı olan Mehmet Akif, eserlerinde olsun, vaaz ve hasbihallerinde olsun inandığından başka bir şeyi milletine telkin etmemiştir.
Her zaman muhtaçları gözetmiş, gariplere, düşkünlere yardım etmiştir. Haksızlıkların daima karşısında olmuştur. Muhtaç birisi kendisinden yardım talebinde bulunduğu zaman, hiç bakmadan cebindeki son kuruşa kadar veren, verecek bir şeyi olmadığında ağlayan çok merhametli bir insandır.
Mehmet Akif, Ankara’da kışın ortasında üzerindeki paltosunu, evinin kapısına gelen çıplak bir fakire giydirecek ve evinin tek mefruşatı olan kilimini de yine bir fakire verecek kadar yardımseverdir.
Soğuk Ankara kışlarında ceketle gezmeye devam eden Mehmet Akif’in seciyesi, İstiklal Marşı için ödül olarak ortaya konan beş yüz lirayı alıp, kendi ihtiyaçları için harcamaya müsait değildir.
O rica ve prosedür icabı bu parayı almış, hemen arkasından fakir Müslüman kadın ve çoğcuklara muhtelif işler öğreterek, yoksulluklarına son vermek amacıyla kurulmuş bir hayır kurumu olan Darü’l Mesai adlı kuruluşa bağışlamıştır.
27 Aralık 1936’da bu dünyaya gözlerini kapayan Mehmet Akif’in cenazesine zamanın hükümeti gereken alakayı göstermemiş, Akif’in bayrağa sarılı tabutu, çok inandığı ve güvendiği milleyitçe Türk gençlerinin yakın ve sıcak ilgisiyle, omuzlarda taşınarak Edirnekapı şehitliğinde toprağa verilmiştir.
Mehmet Akif Ersoy’u ( 27 Aralık) ölümünün yıldönümünde rahmetle anıyoruz.