Milliyetçiyim diyen insanları birleştirip bir araya getiren en önemli duygu yine onların milliyetçi oluşlarıdır.
O halde milli duyguları yüksek olan bu insanları bir araya getirip ortak duyguları paylaştıran milliyetçilik konusuna milliyetçiyim diyen insanlar şimdilerde neden önem vermezler?.
Ben milliyetçiyim diyerek milliyetçi olunmuyor. Milliyetçi olmak için ne gibi bir donanım gerekiyorsa onu donanmak lazımdır.
Hâlbuki milliyetçiler, milletin davasını güden insanlardı.
Milliyetçiler Türk milletinin yükseliş davasını güden insanlardı.
Milliyetçilerin dayanağı büyük Türk milletidir. Arkalarında başkaca bir güç dayanak yoktu.
Milliyetçiler bilirler ki; Yeryüzünde pek de fazla dostumuz yoktur. Bazı dostlarımızın dışındaki tüm dostluklar geçicidir. Bu yüzdem Milliyetçiler kuvvetlerini Türk Milletinden alıyorlardı.
Bu durumdan ürken iç ve dış güçler vardır ve bu yüzden Milliyetçilere düşmanlık ederler. Bu yüzden Milliyetçileri hedef alıyorlardı.
Allah doğrunun yardımcısıdır. Bu yüzden Milliyetçiler de doğru yolda olduklarına sağlam yolda olduklarına inanırlardı.
Milliyetçiler sadece Allah’a sığınırlar ve “Allah bizimledir” derlerdi.
Milliyetçilerin imanları tam olduğu için kendilerini de yenilmez, mağlup edilemez görürlerdi.
Yenilmez olma düşünceleri, İmanlarından, inançlarından, Ülkülerinden ve büyük davalarından dönmemeleri azminden ve taviz vermemelerinden gelirdi.
Türk Milliyetçileri olarak; Her şeyden önce ülkede yeni bir ahlak anlayışının hâkim olması kavgasını verdiklerine inanırlardı.
Ahlaken düşük toplumlar iktisadi ve ticari meselelerini ne kadar hallederlerse halletsinler huzur, güven ve mutluluktan söz edilemeyeceğine inanırlardı.
İnsanlarımızın bir birini sevmesi, sayması, birbirlerine yardımcı olmaları, milli birlik ve beraberlik içinde olmaları ancak ve ancak ahlaklı olmakla ve imanlı olmakla sağlanabileceğine inanırlardı.
Mücadelelerinin, her ne pahasına olursa olsun siyasi bir kazanç elde etme mücadelesi olmadığına aksine ahlak ve fazilet mücadelesi olduğuna inanırlardı.
Yıkıcı değil yapıcıydılar.
Tarihte olduğu gibi, bu günde Türk milleti ile birlikte zafere ulaşacaklarına inanırlardı.
Ve inanırlardı ki; Türkiye’nin kalkınma ve güçlenme hareketine öncelikle ahlaktan başlanmalıydı.
Bağımsız son Türk devletini yıkmak isteyen bölücülere, sahte sosyalistlere, bölgeci azınlık ırkçılarına, liakatsiz idarecilere karşı en güçlü hareket olduklarına inandılar.
Ocaklar ve dernekleri gerçek milliyetçilerin, çilekeş ülkücülerin merkezi haline gelmişti.
Milliyetçilik sözle olmaz, milliyetçilik inanç ve aksiyonla olur dediler.
Milliyetçilik her yerde, her zaman, herkese karşı vatan ve millet bütünlüğünün korunması ve bu yolda mücadele edilmesi şeklinde olacağına inandılar.
Milliyetçiliği,
Salonlarda, kulüplerde, seçim meydanlarında, dört duvar arasında, kâğıt üzerinde milliyetçilikten bahsedilir olarak görmediler.
Milliyetçiliği, Ülkücülerin bir inanç ve iman hareketi olarak gördüler.
Türk milletini; gece baskınları ile kesilen demokrasiye,
Rüşvet ve hile ile çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenine,
Ahlaktan yoksun ve mahrum bir hürriyete, tefeciliğe, karaborsaya, vurgunculuğa, köşe dönücülüğüne çağırmıyoruz dediler.
Biz Türklük gurur ve şuuruna, İslam imanı ahlak ve faziletine,
Yoksullukla, geri kalmışlıkla savaşa,
Adalette yarışa, Birliğe kardeşliğe
Kısacası hak yolu, hakikat yolu, Allah yoluna çağırıyoruz dediler.
Modern teknolojinin en önüne geçmeye çağırıyoruz dediler.
Türk Milleti,
Türk aydınları,
Türk gençleri,
Buluşma yerimiz Büyük Türkiye’dir.
Buluşma noktamız,
İmanımız, ahlakımız, kalbimiz ve milletimizin cevheri aslisidir dediler.
Biz Türk Milletini; Yalnız kendi yazdıklarımızı okutmaya,
Kendi söylediklerimizi dinletmeye çağırmıyoruz dediler.
Biz de, Türk Milletinin söylediklerini dinlemeye, onu tanımaya onu anlamaya ve herkesi de buna davet ediyoruz dediler.
Bizim saflarımız,
Türk Milletinin ve devletinin ebedi hayatını düşünen milliyetçilerin vatanseverlerim meydana getirdiği saflardır dediler.
Allah birdir, tekdir ve birliği sever.
Birlik olan yerde bereket ve kutsiyet vardır.
Arkadaşlarımız arasında samimi ve kardeşlik, elbirliği, gönül birliği, işbirliği olmalıdır dediler.
Birlik bozucu,
Birliğe zarar verici,
İkiliğe yol açıcı davranışları hiçbir zaman kabul etmemiz mümkün değildir dediler.
Bizim Türk Milliyetçileri olarak davamız Türk Milletinin varlığını yüceltmek ve ebediyen devam ettirmek davasıdır dediler.
Bu fikrin, bu düşüncenin, bu davanın üstünde hiçbir fikir, başka bir dava yer alamaz dediler.
Türk Milletinin varlığını korumak, yükseltmek ve onu ebediyen devam ettirmek fikrine hizmet etmeyen bu fikre uygun olmayan hiçbir davranış hiçbir hareket Türk Milleti için meşru olamaz dediler.
Milletler arasında devamlı bir yarışma, bir mücadele sürüp gitmektedir. Her millet kendi milletini daha üstün yapmak, daha refahlı, daha saadetli, daha medeni, daha gelişmiş, daha ileri bir millet yapmak için çalışır, çırpınır ve mücadele eder dediler.
Bu şuurdan, bu duygudan ve bu kutsal ihtirastan mahrum olan milletler yok olmaya, sürünmeye mahkûmdur diye düşündüler.
Düşüncelerimizin başarısı, her şeyden evvel bizim kendi içimizde bir birimize inanarak, bir birimizi severek, sayarak, her türlü çekememezlik ve rekabet duygularından uzak kalarak, sadece Allah’ın rızasını kazanmak duygusuyla birbirimize sarılmak ve bu duygu ile el ele verip çelikten bir kitle gibi hareket etmeliyiz dediler.
Cemiyetler için,
Toplumlar için tehlike ve yıkım ikilikten, tefrikadan, ayrılıktan, fitneden, fesattan gelmiştir.
Türk dünyasına bakalım,
İslam dünyasına bakalım,
Türk tarihine bakın,
İslam tarihine bakın
Uğradığımız bütün felaketlerin başlangıcı, ikilik, tefrika ve fitneden doğmuştur diye düşündüler.
…..
Davran Eyy Türkoğlu
Davran artık diye haykırdılar.
Elde ne harcanacak Rumeli, ne Macar ülkesi, ne Suriye, ne ırak, ne Filistin, ne Tunus Cezayir ne kırım Kafkas kaldı dediler.
Elde kalan
Son vatan parçasıdır dediler.
El ele verip davranmalıyız,
Gayrete gelmeliyiz.
Çalışmaya koyulmalıyız.
Eski mutlu günler yeniden doğmalı.
Zafer ve şan bayrakları ufuklara doğru yeniden açılmalı dediler.
Ama! Ne oldu şimdi üzerinizdeki bu ölü toprağı niye.