Sabır lügatta hapsetmek manasına gelir. Dini kavram olarak dinin övdüğü, teşvik ettiği ahlakî bir sıfatı, ruhi bir kemali ifade eder.
Sabr'ın mânası: Nefsi emredilen şeylerde tutmak, hapsetmektir, bu da ibâdetlerin meşakkatlerine tahammül, belalara tahammül ve günah dışındaki zararlara tahammül şeklinde olur.
Kur'an-ı Kerim, insanoğlunun bu dünyaya imtihan için geldiğine vurgu yapıp insanın bu hayatta sürekli olarak denendiğine dikkat çeker. Bunun için bizleri sabra davet eder ve sabredenleri müjdeler. Bir ayette şöyle buyrulur: "Şüphesiz ki biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele ." (Bakara 155)
İslam alimleri ayet ve hadislerden hareket sabrı üç başlık altında ele alırlar:
-Allah'a taatte sabır: Ömür boyu taatte hiç gevşeklik göstermeden, bıkmadan, usanmadan, emredilenleri yapmaktır
-Masiyete karşı sabır: Bu, Allah'ın yasakladığı şeyleri işlememekte sabretmek, direnmektir.
-Musibetlere sabır: Vahyin ve Aklın gösterdiği tedbirleri alıp sorumluluklarımızı yerine getirdikten sonra sabretmek, başımıza gelen musibetleri takdir ve sınav olarak görmek, insanları acındırmak gibi bir düşünceyle bağırıp çağırmamaktır.İlla da şikayet edeceksek nefsimizi Allah'a şikayet etmek, halimizi Allah'a açıp, O'na arzetmektir. Mü'minin en bariz vasıflarından biri sabırlı ve mütevekkil olmasıdır. Bazı alimler sabrı "Kur'an ve sünnet üzerine sebat etmektir" diye açıklamıştır. Mü'min meşru hudutlar içerisinde sabır gösterdiği takdirde, doğru olana, isabetli olana yol bulacaktır.
Bu çerçeve de Peygamber Efendimiz (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Sabır üçtür: Musibetlere karşı sabır, taatte (kullukta) sabır, günah işlememekte sabır."
"Mü'minin hali hayrete değer doğrusu. Zira her bir işi onun için hayırlıdır. Bu meziyet sadece mü'mine hastır. Çünkü o nimete kavuşsa şükreder, bu ise onun için hayırlıdır. Musibete uğrasa sabreder, bu da onun için hayırlıdır. Bu meziyet sadece mü'mine hastır. Çünkü o nimete kavuşsa, şükreder. Bu ise onun için hayırlıdır. Musibete uğrasa sabreder, bu da onun için hayırlıdır"
Diğer taraftan musibet sırasında “İnna lillah ve anna ileyhi raciun” denmesi, Kur'an-ı Kerîm'in emridir (Bakara 156). Bunu söylemeye istirca denir. Bunu söylemek kaza ve kadere teslimiyet ve rızanın ifadesidir.
Resûlullah küçük bile olsa her musibet karşısında istirca okumamızı tavsiye etmiştir. Rivayete göre Aleyhissalâtu vesselâm'ın kandili sönünce bile istirca ettiği belirtilmiştir. Hz. Aişe: "Bu bir kandildir" diyerek istirca gerektiren ciddi bir şey yok demek istemiş, ancak Efendimiz; "Mü'mini rahatsız eden her şey musibettir" demiştir.
- Ebu Sinân anlatıyor: "Oğlum Sinan'ı defnettiğimde kabrin kenarında Ebu Talha el-Havlânî oturuyordu. Defin işinden çıkınca bana:
"Sana müjde vermeyeyim mi?" dedi. Ben:
"Tabiî, söyle!" dedim.
"Ebu Musa el-Eş'arî (r.a) bana anlattı" diye söze başlayıp Resûlullah'ın şu sözlerini nakletti:
"Bir kulun çocuğu ölürse, Allah meleklere şöyle söyler:
"Sana müjde vermeyeyim mi?" dedi. Ben:
"Kulumun çocuğunu kabz ettiniz mi?"
"Evet" derler.
"Yani kalbinin meyvesini elinden mi aldınız?" Melekler yine:
"Evet" derler. Allah tekrar sorar:
"Kulum (bu esnâda) ne dedi?"
"Sana hamd etti ve istircâda bulundu" derler. Bunun üzerine Allah Teâla hazretleri şöyle emreder:
"Öyleyse, kulum için cennette bir köşk inşa edin ve bunu Beytu'l-hamd (hamd evi) diye isimlendirin." .
Sabrın en önemli başlıklarından birisi de ibadete devamda sabırdır. Öyle ki namaz başta olmak üzere bazı ibadetler ömür boyu süreklilik arz etmekte ve bunlara devamda ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır.Bu sebeple Ramazan ayı ibadette devamı sağlamada da bizlere önemli bir fırsat sunar. Zira ibadet çeşitliliğinin en üst seviyeye çıktığı Ramazan iklimi bizlere bir taraftan sabrı öğretirken diğer taraftan o sabrı ibadetlerimizde uygulamaya koydurmak suretiyle devamlılığına katkı sağlar.