Suriye’de Baas rejiminin çökmesi sonucunda yeni bir dönemin başlangıcındayız. 2011 tarihinde başlayan iç savaş süreci temelde Batı bloku ile Rusya ve İran arasında bir tür bölgesel paylaşım savaşına dönüştü. Rusya ve İran’nın Suriye rejimine dönük desteği rejimin 2024 ‘e kadar yaşayabilmesinin önünü açtı. 
     Fakat 7 Ekim tarihinde Hamas’ın İsrail’e dönük başlattığı saldırı sonrasında İsrail’in Gazze’ye dönük tarihin en ağır bombardımanını gerçekleştirmesi sonrasında Gazze altı ay içerisinde moloz yığınına döndü ve en az 50 bin insan hayatını kaybetti.
     Sonrasında İsrail’in Lübnan’a dönük hava saldırılarını yoğunlaştırması ve Hizbullah’a dönük İsrail’in askeri operasyonlarını yoğunlaştırması sonucunda Hizbullah yönetimi tamamen ortadan kaldırıldı. Hizbullah adeta felç olmuş durumda bulunuyor.   
     Bu arada İsrail Suriye’ye dönük hava kuvvetleri yolu ile bombalama yapmaya devam etti. Bütün bu süreç Suriye rejimi açısından sonun başlangıcı oldu zira zaten yıllardan beri ambargo altında bulunan rejim ekonomik açıdan kımıldayamaz duruma getirildi. 
     Bütün bu süreç içerisinde selefi bir örgüt olan Heyeti Tahriri Şam ABD ve İngiltere tarafından planlandığı çok açık olan bir plan dahilinde harekete geçti. Türkiye bu süreçte elbette planlamadan haberdardı. Ve son dönemde Öcalan üzerinden gerçekleştirilen planlamanın ‘da   Suriye’de yaşanan süreçten bağımsız olmadığı çok açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
     Sonuçta ABD, İngiltere, İsrail, ve Türkiye’den oluşan ülkeler ve bunların karşısında konumlanan Rusya ve İran bloku son kez kozlarını paylaştılar. Sonuçta İran ve Rusya’nın rejime dönük desteğinin manasız olduğunu anlamaları sonucunda HTŞ’nin öncülük ettiği güçler Şam’a girmiş oldular. 
     Bundan sonraki süreç Suriye’nin dört farklı nufüz alanına dönüşmesi sonucunu doğurmuştur. Fırat’ın doğusunda ABD desteğinde  Kürtlerin öncülük ettiği Demokratik Suriye Güçlerinin hakim olduğu alan, Fırat’ın batısında Türkiye’nin destek verdiği milis güçlerin hakim olduğu bölgeler, Suriye’nin güneyinde İsrail tarafından işgal edilmiş olan bölge ve son olarak HTŞ’nin Şam merkezli hakim olduğu bölge. Suriye’de bu dört bölgeyi temel alan federatif bir yeni Suriye kurulmaya çalışılacaktır. 
     Eğer bu federatif Suriye planı suya düşerse o durumda Suriye’yi bekleyen ikinci bir iç savaş ortamı olacaktır. Suriye’de kurulacak olan yeni rejimin laik bir karakterde olup olmayacağı çok mühimdir. Selefi cihatçı örgütler idlib’te olduğu gibi dini esaslara dayalı bir rejim inşasına girerler ise bu Suriye açısından laik –anti laik çatışmasını doğuracaktır.   
     İsrail yanı başında yeni bir Afganistan’nın kurulmasına kesinlikle hoş bakmayacağı için öncelikle İsrail’e yakın gruplar İsrail’in desteğini alacak ve sonrasında İsrail hali hazırda 15 Km uzaklıkta bulunduğu Şam’dönük askeri bir harekata girişebilecektir. İsrail böyle bir durumda Şam’ı işgal edip etki sahasını daha da genişletecektir. Bu açıdan önümüzdeki bir yıl Suriye ve bölge açısından son derece önem arz etmektedir.  
     Umalım ki Suriye’de siyasi istikrar sağlansın bu gerçekleşmez ise bölge hiçbir zaman 
 huzura eremeyecektir. 
     Türkiye’nin bu noktada hem ulusal güvenliği hem de yeni bir bölgesel çatışmaya taraf olmaması adına sınırlarını korumaya almalı ve bir an evvel Suriye’de istikrar sağlanır sağlanmaz Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin ülkelerine dönüp orada yaşamalarının önünü açacak bir planlama yapmalıdır. Kesinlikle Suriye kaynaklı yeni göçlere izin verilmemelidir.