Türkiye ‘de 20.yüzyılın başından bugüne uzanan modern üniversite tarihine baktığımızda üniversitelerimizin her dönem çeşitli sorunlarla karşı karşıya kaldığını görmekteyiz. 1933 üniversite reformundan; 27 Mayıs 1960 darbesine ve 12 Mart 1971 Muhtırası sonrasından 12 Eylül 1980 askeri darbesine uzanan yolda üniversitelerimiz hiçbir zaman gerçek manada akademik özgürlüğün hakim olduğu kurumlara dönüşemedi. 12 Eylül rejiminin üniversiteleri denetim altına alması maksadıyla 1983 yılında kurduğu Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) 41 yıldır kurulduğu maksada uygun bir biçimde varlığını devam ettiriyor. Aradan geçen 41 yılda kurulan onca cumhuriyet hükümeti YÖK’ü kaldırıp üniversiteleri özgürleştireceğini vaat etse de bırakın üniversitelerin özgürleşmesini üniversitelerimiz bugün akademik özgürlük açısından eskisinden de kötü bir halde. Bu kanaatimi pekiştiren ve maalesef doğrulayan araştırma ise geçen günlerde Göteborg Üniversitesi ve FAU Erlangen- Nürnberg Üniversitesinin ortaklaşa bir biçimde çalışarak yayınladıkları 2023 Dünya Akademik Özgürlük Endeksine dayanıyor.
Bu endekse göre Türkiye akademik özgürlüğün tamamen kısıtlandığı bir ülke olarak kabul ediliyor. Türkiye’nin bulunduğu kategoride Türkiye’nin altında İran, Türkmenistan, Eritre ve son olarak Kuzey Kore bulunuyor. Türkiye gibi yaklaşık 250 yıllık bir modernleşme geçmişi bulunan bir ülke için bu son derece hazin bir tablo . Üniversitelerimizin akademik özgürlüğe olduğu kadar ; idari ve mali özerkliğe de acilen ihtiyacı var. Üniversitelerimizin bugünkü koşullarda başta Amerika olmak üzere önde gelen üniversiteleri barındıran ülkelerle rekabet edebilme şansımız ülke olarak tamamen ortadan kalkacaktır. Çok sayıda nitelikli akademisyeni son yıllarda kaybeden üniversitelerimizin nitelikli akademisyenleri bünyelerinde tutmak adına başta maddi koşulların akademisyenler açısından iyileştirilmesi şarttır. Akademisyen olma ve üniversiteye kabul edilme süreçlerinin objektif bir biçimde gerçekleşen süreçler ve kriterler tarafından belirlenmesi şarttır. Rektörün tasallutu altında bulunan hiçbir üniversite bırakın üniversite olabilmeyi eğitim kurumu dahi kabul edilmemelidir. Üniversitelerimizi akademik açıdan özgürleştirmedikçe nitelikli yüzlerce akademisyenimizi beyin göçü olarak yurt dışına yönlendirmeye devam edeceğiz. Bugün Türkiye’nin savunma sanayi alanındaki gelişiminin diğer tüm alanlara yayılmasını teşvik etmek için nitelikli akademisyenlere her şeyden daha çok ihtiyacımız var. Akademisyene özgürce çalışabileceği bir ortamı sağlayamadığımız müddetçe Türkiye’nin gerçek bir bilimsel atılım gerçekleştirebilmesi mümkün gözükmemektedir. Özetle ülkece suya yazı yazmaktan vazgeçip gerçeklerle yüzleşme vaktidir. Bilim ve Teknoloji üretmeden bu ülke küresel bir güce dönüşemez bilim ve teknoloji üretmenin temel şartı ise özgür üniversite ve özgür bir bilim ortamının var olmasından geçiyor. Özgürlük olmadan ne bilim ne de teknoloji üretilemez. Bundan bin yıl önce İbni Sina’nın işaret ettiği üzere:” Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder.”