Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde (meâlen) buyurdu ki: “Siz, ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. Bir de (hac yâhut âhiret için) azık edinin, muhakkak ki azığın hayırlısı takvâdır ve ey aklı tâm olanlar, benden korkun!” (Bakara sûresi, 197) “(O takvâya erenler); “Ey Rabbimiz, biz îmân ettik. Artık bizim günâhlarımızı bağışla ve bizi o ateşin azâbından koru” diyenler, sabredenler, (îmânlarında) gerçek olanlar, Allahü teâlâya itâatle boyun eğenler, infâk edenler, seherlerde istiğfâr edenlerdir.” (Al-i İmrân sûresi, 16-17) “(O takvâ sâhipleri ki); bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenler, öfkelerini yenenler, insanların kusûrlarını bağışlayanlardır. Allah ihsân sâhiplerini sever.” (Al-i İmrân sûresi, 134) “(Ey Resûlüm!) de ki: Acabâ bu Cehennem mi hayırlı, yoksa takvâ sâhiplerine (Allahü teâlâdan korkup harâmlardan kaçan kimselere) vaad olunan Huld Cenneti mi? Ki bu, onlar için bir mükâfât, bir dönüş yeridir. Orada devâmlı kaldıkları hâlde, o takvâ sâhiblerinin her diledikleri vardır.” (Furkân sûresi, 15-16) “Takvâ” ile aynı manada kullanılan diğer bir kelime daha vardır; o da “İttikâ”dır. “İttikâ da; Allahü teâlâdan korkmak, harâmlardan, günâhlardan sakınmak” demektir. Allahü teâlâ, bir âyet-i kerîmede (meâlen) buyurdu ki: “Ey âdemoğulları! Size, aranızdan, âyetlerimi anlatacak Peygamberler gelir de, kim ittikâ edip hâlini ıslâh ederse, onlara hiçbir korku yoktur. Onlar mahzûn da olmayacaklardır.” (A’râf sûresi, 35) “Küçük hatâlar müstesnâ, günâhların büyüklerinden ve fuhşiyâttan kaçınanlara gelince; muhakkak Rabbin, mağfireti bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve annelerinizin karnında cenînler iken, sizi (bütün hâllerinizi) en iyi bilendir. O hâlde kendinizi temize çıkarmayın. O, ittikâ edenleri en iyi bilendir.” (Necm sûresi, 32) Lokman Hakîm’in hikmetli nasîhatlerinden bir kısmı şöyledir: “Ey oğulcuğum! Namazını dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten nehyet. Sana (bu yüzden) isâbet eden şeylere sabret. Çünkü bunlar kati (kesin) sûrette farz edilen işlerdendir. (Lokmân sûresi, 17) Ey oğlum! Dünyâ derin bir deniz gibidir. Çok insanlar onda boğulmuştur. Takvâ (Allahü teâlâdan korkup harâmlardan sakınmak) gemin; îmân, yükün; tevekkül (Allahü teâlâya güvenmek) hâlin; sâlih (iyi) amel, azığın olsun. Kurtulursan, Allahü teâlânın rahmetiyle kurtulmuş sayılırsın; boğulursan, günâhların sebebiyledir.” Takvâ hakkında birkaç kelime... Büyük âlim Hâdimî (rahimehullah) buyurmaktadır ki: “Bütün iyiliklerin temeli takvâdır” Büyük âlim ve velîlerden İmâm-ı Rabbânî (kuddise sirruh) de şöyle buyurmuştur: “Dünyâda felâketlerden, âhirette Cehennem’den (ateşte yanmaktan) kurtulmak için iki şey lâzımdır: Emirlere sarılmak, yasaklardan sakınmak! Bu ikisinden en büyüğü, daha lüzumlusu, yasaklardan sakınmak yani verâ ve takvâdır” İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh) şöyle bir tavsiyede de bulunmaktadır: “Verâ ve takvâyı tam yapabilmek için (yani tam takvâ ehli olabilmek için), mübâhları lâzım olduğu kadar kullanmalı, zarûret miktârını aşmamalıdır. Bu kadarını kullanırken de, kulluk vazîfelerini yapabilmek için kullanmaya niyet etmelidir.