Milletin temeli ailedir.Ailelerin eğitimi, sağlığı, iş ve meslek yaşamı ile kalkınması toplumun kalkınması ve gelişmesi demektir. Bunun sonucu gelişmiş ülkeyi yaratır. Ulusal gelir yükseldikçe bireylere düşen paylar da artar.Geçim standardı yükselir. Önemli olan deengeli adil paylaşımdır.

Kalkınmanın temeli kültürel gelişmeyle güçlenir. Toplum geleceğe verimli olarak ilerler. Bu alanda kamumlarına ve özel kuruluşlara büyük sorumluluklar düşmektedir. İnsanlar kendi çevrelerinin ürünüdür.Kalkınmış ve gelişmiş çevreyi ve toplumu birlikte yaratan ülkelerdfe eğitilmiş, bilgi ve teknoloji ile donatılmış,projeler üreten ve uygulama alanına koyarak başarı ile sonuçlandıran insan gücü en büyük lokomotif görevi yapar. Ulusal güven ve umudu artırır. "İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın" söylemi geniş tabanlı, anlamlı ve içeriği olan tarihi bir kavramdır. Birey, aile,toplum,ülke ve ulus kavramları bir bütündür.

Yerel kalkınmanın projeleri üzerinde çalışması için kurulan "Ajanslar" ile ulusal kaınma ajansları, planlama kuruluşları, kamu kuruluşlalrı ve üniversitelerin araştırma enstitüleri bu alanda yaygın ve etkin çalışmalarını koordineli bir şekilde yürüterek verimli sonuçlar yaratmalılar. Yerel yönetimlere ve il iidare yönetimlerine de önemli görevler düşmekte.

Yıllar önce toplumun sosyal ve ekonomik gelişmişliğine katkı sayğlayacak önemli projeler yeterli destek görmediği için battılar. Bunlardan en önemlisi Çandır ayçiçeği yağı üretim yatırımı ve Boğazlıyan tarımsal gelişimine katkı verecek “ cips üretim” tesisi…. Bunlar yurt genelinde yaygın,saymakla bitmez tesislerdi.

Bir zamanlar ülke ve toplum gereksinimlerinden doğan “Devlet Planlama Teşkilatı” kapatıldı. Yatırımlar toplumsal ihtiyaçlara ve ülke ekonomisine göre yapılırsa verimli olmakta, kişisel ve siyasi tercihlere yapılırsa bir süre sonra kendi haline bırakılmaktadır. Kaybolan zaman, boşa giden kaynaklar ve sönen ümitler. Kaybeden ülke olmakta…Bu acı tecrübelerden günümüzde yararlanılmadığı da işin başka bir yönü. Yönetimler değiştikçe yatırımlar da haklı olarak değişmekte. Yeni eserlere başlarken eskiler kendi haline terk edilmekte. Kaybeden ülke ekonomisi ve halk olmakta…

Kültürün temelini oluşturan gelenek ve göreneklerimiz içinde çok anlamlı ve önemli bir yer tutan İMECE, büyük bir ihtiyaçtan doğmuştur. Halkın yaşam içerisinde kendi kendine yarattığı bir sosyal anlayıştır.

"Bir elin nesi var iki elin sesi var" söyleminde anlatılan karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma ile birlikte iş görme anlayışı ve ehlakı esas alan “ahilik” anlayışı yıllardır Anadolu'muzda hakim olmuştur.

Bir zamanlar kırsal kesimde yaşayan halkımızın temel uğraşıları arasında yer alan toprağı işlemek, mevsiminde hasadı toplamak ve yerlerine koymak,yazlık ve kışlık hazırlıkları yapmak gibi çok yönlü ve çeşitli olan işleri tek naşına yada iki kişi ile yapmak zordu. Birden çok işte birden çok kişinin yardımlaşarak,koordineli bir şekilde çalışması gerekmekteydi.

"Komşu komşuya muhtaçtı" ve bir araya gelerek sırayla herkesin işini yapmak gerekiyordu. hayatı kolaylaştırmak zamanı ve işleri mevsim şartları kötüleşmeden tamamlamak için imece bir zorunluluktu.

Halkımızın kendine özgü bir yöntemle bulduğu bu uygulama dünyada pek görülmemekte. Türk halkına özgü bir gelenek olan imece kırsal kesimde yaşamanın getirdiği gelenek olarak değerlendirilmeli.

Kış gelmeden kışın yenecek yufka yapımı , bulgur ve yarma yapımı, harmana inen tüm ürünlerin işlenmesi, savrulması, elenmesi, işlenerek buğdayların samandan ayrılması, ayçiçeğinin, fasulyenin, mercimeğin, nohutun kabuklarından ayrılması, kışlık yakacakların hazırlanması,bağ bozumu, pekmez pişirilmesi,peynir,turşu yapımı ve kilerlere taşınması Vb.pek çok iş yadımlaşmayı gerektirmekte. İmece usulü en kolay, en yararlı ve hayırlı bir yol ve yöntem idi. Zorluklara karşı ,”gelin birlik olalım işi kolay kılalım “ anlayışı topluma hakim olamakta.

Ratım ve hayvancılığın yapıldığı kırsal kesimde iş ve dert çok , derman kolay değildi.İnsanlar pek çok konuda kendi yaralarını kendileri sarmak durumundaydılar.Büyük sorunlar karşısında yardımlaşmak gerekiyordu ve bunun için imece yolu en kolay ve en çıkar bir yol olarak kullanılmaktaydı.

Elele ve gönül gönüle zorluklara karşı omuz omuza olmak durumunda olan köy halkı aynı köyde yan yana birlikte yaşamanın kolayını bulmaktaydılar. Bu çok akıllıca, insani ve faydalı olmaktaydı. Ortak sorunlar ortak çözüm yolları bulmak. Taşın altına hep beraber el koymak. O zaman en zor taş bile birlikten doğan kuvvet sonucunda yerinden oynatılmakta ve istenen yere götürülerel istenen şekil verilebilmekte. İşte imecenin sonucu ; başarı ve mutluluk.

XIII.yüzyılda Anadolu'yu gezen İbni Batuda ahi tekkelerine ve sofralarına konuk olmuş ve gördüğü yardımlaşmaları kaleme almıştır. İnsanlar birlikte üretiyorlar, güzel yemeklerini birlikte sofralarda paylaşıyorlar, zoru başarıyorlar,kardeşlik içersinde yaşıyorlar diye anlatmakta.Aynı anlatımı Evliya Çelebi Seyahatnâmesinde de görmekteyiz.

Halkın sosyal ve kültürel yaşamı değişen hayat koşullarına göre değişen iş ve çalışma yöntemlerini ortaya çıkarmakta.İnsan yalnız değildir. İnsanlar birbirine yardım etmek ve omuz vermek durumundadırlar.İnsan ve inasanlar,doğa ve insan,insan ve yaşam iç içedir.

Sosyal yaşamda özel bir anlamı ve görevi bulunan ve halkın bir araya geldiği eski köy odalarında imecinin konusu, yolu, yöntemi ve uygulama sonuçları değerlendirilmekteydi.

Gelişen teknoloji ve kırsal alanlardan kentsel alanlara göçler sonucunda bazı gelenekler değişse de anlamı, anıları ve yeri hep yaşatılmaktadır.

Aynı türküleri söyleyen, aynı halk oyunlarını omuz omuza ve el ele oynayan, aynı mutfak zenginliğini paylaşan komşuda pişer bize de düşer anlayışını benimseyen insanlarımızın dostluğu ve kardeşliğine imece kültürü büyük katkılar sağlamış ve sağlamaya devam etmektedir.Birlikten kuvvet dloğar.Bir elin nesi var iki elin sesi var. İmece geleneğinin de güzel örnekleriyle unutulmaz anıları,yankıları ve türküleri vardır.İmece insanlar içindir.

Demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla devletin işleyişinde sağlıklı ve sağlam bir şekilde yerini alırsa, DEVLET- SANAT ilişkileri birbirine engel teşkil etmeden- birbirine gölge etmeden koordineli bir sistem kurulursa, toplum, sağlıklı, etkin ve yetkin sonuçlara hızla ilerler.

Toplumdaki kültürel birikim, insan davranışlarını geniş ölçüde belirlemekte , kültür ve sanat, insan ve toplum için özel ve özgün bir anlam içermekte.

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesinde, siyasal düzen anlayışı demokratik devlet esasına dayanır. Sanat ve kültürle taçlandırılmış bir demokrasi her yerde saygı ile karşılanır, selamlanır.

Her devletin bir ulusal kültür ve sanat politikası oluşturması, kültür ve sanat alanında yılların süzgecinden geçerek gelen tarihî ve sosyal gerçeklere dayalı bir " ULUSAL KÜLTÜR VE SANAT STRATEJİSİ VE POLİTİKASI " oluşturması esas olmalıdır.

Sanat ,toplumun estetik duygularını yüceltirken, dinamik, insancıl, üretken, kaynaşmış, yaratıcı ve çağdaş bir toplumu yaratmada en temel itici gücü oluşturur. Sanat, bir ulusun hayat damarıdır. Hava,toprak, su gibi sanat da toplumun vazgeçilmezleri arasında sonsuzdur…