Almanya ya Göcün üzerinden 61. yılı geride bıraktık. İlk nesil gelenlerimiz bu dünyadan bir coğuda Avrupa ülkelerinden doğdukları büyüdükleri ana, baba ocaklarına döndüler. Onların ikinci nesli evlatları bayrağı ele alarak Avrupada müslüman Türk kalabilmek için hizmet mücadelesini vermeye devam ediyorlar. Bu münasebetiyle Avrupa Türklüğüne ve dilimiz Türkçeye hizmet eden değerlerimizden biri Almanya’da ülkücü hareketin ağabeyi yazar gazeteci, Achen Türk Merkezi derneği eski başkanı ATİB eski Genel başkanlarımızın Başdanışmanı, Referans Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği yapan ve Türk-Alman Yazarlar Brliği (TAB) başkanı olan Mahmut Aşkar ağabeyim, başkanımla Avrupa Türklüğünün dününü ve geleceğini konu alan bir söyleşimiz oldu. Beğenerek okuyacağınızı ümit ediyorum.
Mahmut Aşkar kim Okuyucularımız için kendinizi tanıtırmısınız?
Mahmut Aşkar, 19551 Iğdır doğumluyum. İlkokulu Karakoyunlu’da, ortaokul ve liseyi Iğdır’da okudum. Lise yıllarında (1968-1971) mahallî gazetelerde şiirler ve yazılarım neşredildi. Liseyi bitirdikten sonra Almanya’ya öğrenci olarak geldim.
Aachen Teknik Üniversitesi (RWTH) Metalurji Fakültesinden Dipl. İng. (Yüksek Mühendis) olarak mezun oldum.
Almanya’daki bazı Türk/Müslüman sivil kitle kuruluşlarında genel sekreterlik ve genel lbaşkan yardımcılığı görevlerinde bulundum. ATİB Genel Başkanı Başdanışmanlığı, Referans Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği ve Türk-Alman Yazarlar Brliği (TAB) başkanlığını birlikte yürüttüm.
Yayınlanan Türkçe Roman ve çocuk Kitaplarınızı da söyler misin?
Yayımlanmış kitaplarım:
Toplum Raydan Çıkarken, Hüseyinleşmek, Müslümanı Avrupalılaştırmak, A(n)na Aşkı, Kendi Eksenine Dönüş, Kurban, Yeniden Kızılelma ve Kendimizle Yüzleşmek.
Çocuk kitaplarım:
Nasihat,
Biz Nereliyiz?
Baba Ocağı
Sosyal hizmetleriniz ve faaliyetlerinizi anlatır mısınız?
Avrupa Türkleri üzerine en çok yazan ve araştıranlardan biri olmanın yanısıra kırk yılı aşkın bir cemiyet hayatım var. Yukarıda da belirttiğim gibi, yazarlık ve aktif cemiyet hayatının yanısıra kitap yazarlarığım ve değişik yayın organlarında da nceleme-araştırma yazılarım aralıksız devam ediyor. Şu anda uzun zamandan beri üzerinde çalıştığım bir romanın sonuna yaklaşmış bulunmaktayım.
Uzun yıllar kültür hizmeti içerisindesiniz, bu zamanda destek ve ilgi görülüyor mu?
Bildiğiniz gibi bizim toplumda kitaba olan ilgi ne kadarsa, yazara olan ilgi de o kadardır. Bir başka ifadeyle, kitap okumayan bir kesimde yazara, düşünce üretene, sanatçıya ilgi maalesef çok düşüktür. Hele bir de bu yazar sizden biri olursa… Çevremdeki dost ve arkadaşlarımın benden imzalı kitap beklentisini yerine getirirken, sembolik de olsa elini cebine atana pek rastlamadım.
Özellikle muhafazakâr kesimin insanları kitap yazmayı boş işlerle meşguliyet gibi görmesi bizim işimizi zorlaştırsa da, bunu bir kutsal görev olarak gördüğüm için yazmaya devam ediyorum.
Yazdığım kitapların birçoğu Avrupa Türklerini doğrudan ilgilendiren konuları içermekte olmasına rağmen, aylarca emek sarf ederek yazılan kitaba birkaç gününü ayıran insan çok azdır.
Kitaplarınla ilgili hatıralarınızdan sadece bir bölümünü bizimle paylaşır mısınız?
Bir Cuma günü, Almanya'nın bir şehrinde Müslüman-Türk'ün Cuma namazı için bölük bölük akın ettiği caminin avlusunda bana, "kitap imzalama günü" tertip edilmişti. Henüz daha yeni elime geçmiş Kurban adlı romanımdan da bir miktar yanıma alarak yola koyuldum. Kitap imzalatmak için gerçi sıraya girmiş bir manzara beklemiyordum ama dernek başkanın tanıtımına rağmen bu kadarını da doğrusu hiç beklemiyordum. Sadece bir kişi kitapların olduğu masanın önünde durdu; kitaplardan birini çekip aldı; önünü arkasını evirip çevirdikten sonra;
"Bunları sen mi yazdın?" dedi.
Adamın tuhafıma giden sorusu karşısında, ben de gülümseyerek;
"Galiba..." dedim.
Adamcağız kitap görmesine görmüştü de... Fakat eline kitap aldığından, hele okuduğundan hiç emin değildim. Belki de hayatında ilk defa kitapları başında dikelmiş bir yazarla canlı olarak karşılaşıyordu. Adam şaşkın şaşkın bir bana baktı, bir de elindeki kitaba... Aynı hareketi bir daha yaptı ve sonunda kitabı masaya bırakıp çekip gitti.
Sadece hüsrana uğramak bir kenara, bu manzara, bir yazarın yazarlık melekelerini bile yok eder vehmine kapıldığımdan, apar-topar oradan ayrıldım. Gelirken düşündüm: Okuyan bir toplum içinde okumayan azınlık olarak daha ne kadar dayanabiliriz?.. Dönüşümde hışımla bizim Seyit Hoca’ya yüklendim:
“Hoca, Allah rızası için, minbere çıktığınızda bu insanlara; İslâm’ın ilk emrinin, namaz kılın, oruç tutun veya hacca gidin değil, ‘Oku!’ olduğunu hatırlatın lütfen!”
Hoca, bana şaşkın şaşkın bakarken, “Çünkü, ehl-i kitap medeniyete mensup bu millet kitap okumayı unutmuş!” dedim.
Yetişen gençlerimizi nasıl görüyorsun onlara mesajınız veya gençlerimize tavsiyeleriniz neler?
-Kendinizi tanıyın: Kültürünüzü bilin, Türkçe’ye sahip çıkın.
-İçinde yaşadığınız toplumu tanıyın. Çift dilli ve çift kültürlü yetişin.
-Kitap okumak gibi bir özelliğiniz olsun.
-Mensubu olduğunuz millete yakışır davranışlar içinde olun. Gösterişten uzak durun.
Avrupa’da Geleceğimizi nasıl görüyorsunuz?
Avrupa Türklerinin geleceğinin nasıl olacağı kendi elimizdedir. Bugünden yarına hazırlık yapmayanlar yarına hazırlıksız yakalanırlar. Avrupa Türklerinin gelecek elli yılı, yüz yılı için değil, on yılı için bile planı projesi olan kimse yoktur. Herkes günü kurtarma derdinde.
Türkçe bizim kültürel varlığımızın bu kültür coğrafyasında yaşatılması için en önemli unsurdur. Türkçe yoksa, Avrupa Türklerinin geleceği de yoktur.
Mahmut başkanım verdiginiz bu bilgiler için ve bize kiymetli vakitlerinizden zaman ayırdınınız bizimle bu söyleşiyi yaptınız çok, çok teşekkür ediyorum.
Doğancığım ben de size teşekkür ediyor başarılar diliyorum.