Bugünkü makalemde sizlere nohutlu tepesinde bulunan nohutlu baba efsanesinden bahsetmeye çalışacağım.
Küçüklüğümden bugüne kadar nohutlu baba hakkında fazla hiçbir bilgim olmadı.
Ben küçükken mahalle kadınları hep birleşti.
Yarın nohutlu babayı ziyarete gidelim.
Biraz da yiyecek içecek bir şeyler götürelim.
Akşama kadar orada eğleniriz dediler. O zamana kadar ben de hiç nohutlu babaya çıkmamıştım.
Sabah erkenden bizim mahallenin kadınları çocukları hepimiz toplandık nohutlu baba nın yolunu tuttuk.
O zamanlar öyle yol bel yok nohutlunun eteğinden tırmana tırmana bin bir zorlukla yokuş yukarı tırmana tırmana ilerliyoruz.
Küçük çocuğu olanlar hem kendileri zor yürüyor. Birde çocukları ile uğraşıyor.
Bir taraftan da şiddetli bir rüzgar var. Yerden aldığı tozları suratına püskürtüyor.
Bu şekilde tırmana, tırmana bin bir zorlukla ilerliyoruz.
Tepeden YOZGAT a bakınca çok güzel görüntü oluyordu. nihayet en sonunda nohutlu babaya ulaştık.
Kadınlar yanlarında getirdikleri kuran cüzünden, nohutlu babaya Yasin, tebareke, amme gibi sureleri okuyorlar.
Nohutlu baba dan niyet diliyorlardı. Nohutlu babaya çaput bağlıyorlardı. Her zamanki gibi diğer türbelerde yaptıkları adetleri burada da yapıyorlardı.
Getirdikleri yiyecekleri ortaklaşa yiyorlardı. Ben de buradan iniş aşağı nasıl ineceğim diye onu düşünüyordum.
Bu şekilde akşama kadar burada oyalandık. Akşam olunca da iniş aşağı bin bir zorlukla nohutlu tepesinden aşağı indik.
Evlerimize geldi. O günkü çektiğimiz zorlukları hiç unutmam.
Bu zamana kadar nohutlu tepesindeki yatırı bende nohutlu baba olarak bilirdim.
Sonradan öğrendim. Olay bambaşka bir şekilde cereyan etmektedir.
Bugünkü makalemde bunu sizlere anlatacağım.
Nohutlu tepesindeki yatan muhterem ZAT ÇAPANOĞULLARINDAN MEHMET BEYdir.
Yanında bulunan sanduka ise, kızı MİHRİMAH SEVDA SULTAN dır.
O zamanlar 22-23 yaşlarında idi. O tepe diye tabir ettiğimiz yerde YOZGAT ın en büyük kalelerinden biri olan NOHUTLU KALESİ vardı.
Bu kalenin kalıntıları hala orada bulunmaktadır. 1918- 1919 yıllarında ve öncesinde ermeni ve Rum nüfusu YOZGAT ın kendi nüfusundan bile fazlaydı.
Ermeniler ve Rumlar isyan edince burada bulunan ÇAPANOĞLU BEYLİĞİ de mücadele etti.
Bu savaşlar sırasında o kalenin komutanı olan ve o tepede bizim nohutlu baba olarak bildiğimiz kişi tarafından , yani ÇAPANOĞLU MEHMET BEY tarafından müdafaa edildi.
40 kızlar dediğimiz yerde ise geniş çaplı bir kazı onarım çalışması olmadığı için, saçma sapan halk efsaneleri, inanışları çıkıyor.
O 40 kızlar dediğimiz alanda o kaleyi canı ile savaşan ÇAPANOĞLU MEHMET BEY in askerleri yatıyor.
Orası aslında çok büyük bir şehitlik.
Çapanoğlu ailesi buraların yapılması için devlete çeşitli tarihlerde başvurduğu, devlet tarafından hiçbir ilgi gösterilmediğini belirtmektedirler.
Bizlerle hiçbir şekilde ilgilenmediler demektedirler.
Bugünkü anlatacaklarım bundan ibaret olup, haftaya başka bir makalede buluşmak üzere yazımı KARACAOĞLAN ın BANA KARA DİYEN DİLBER adlı şiiriyle bitiriyorum. Hepinize selamlar saygılar, sevgiler.
BANA KARA DİYEN DİLBER
Bana kara diyen dilber
Gözlerin kara değilmi
Yüzünü sevdiren gelin
Kaşların kara değilmi
Utanırım akar terim
Güzellikte yok benzerin
En sevgili makbul yerin
Saçların kara değilmi
Beni kara diye yerme
Mevlam yaratmış hor görme
Ela göze siyah sürme
Çekilir kara değilmi
Karacaoğlan