1955'li yıllarda Fatih Camiinin 200 metre batı kısmında Bozlarla Şevket Amcanın evinde kiracıydık. İki ufak odalı bir evdi. Üzeri dam yapılıydı. Yağmur yağınca dam aşağıya su sızdırırdı. Şevket Amca da damı loğ denilen silindir şeklinde 60-70 kg ağırlığındaki taşla gidip gelir damı pekiştirirdi. Akmasını önlerdi.

O zamanlar bu küçük eve sığacak şekilde eşyalarımız vardı. Onlarla yetinirdik fazla bir eşyamız yoktu. Kışlar çok sert ve çetin geçerdi. Evin kapısı direk dışarıya açılırdı. Kapıyı açar açmaz tipi direk içeri girerdi. Annem kar ve tipiyi önlemek için kapının üzerine çul çakardı. Bir tek küçük bir odası vardı. Ev kuzey cepheliydi. Küçük de bir penceresi vardı. İçme suyunu komşulardan alırdık. Sonra çeşme alındı rahatladık.

Şevket amca sonra bizi biraz daha büyük evine taşıttı. Orda rahat ettik. Şevket Amca çok çalışkan bir ustaydı. Üç takım ev yaptı. Hanımı Kamile Abla da ona yardım ederdi. O da duvar örer sıva yapardı. Her türlü işine yardımcı olurdu. Şevket Amcanın marangoz odası vardı. Burda her türlü aleti vardı. Keserleri, bıçakları, tomurları, büyüklü küçüklü testereleri, rendeleri, mengene demirleri, elle çevrilen matkabı... O yıllarda elektrikli aletler yoktu. Şevket Amca kapı pencere gibi şeyleri hep elle binbir zorlukla yapardı. Akşam olunca Şevket Amcalar bize gelir, bazen de biz onlara giderdik. O zamanlar televizyon olmadığından sohbetler yapılırdı. Birbirlerine askerlik anılarını anlatırlar, hayatta çektikleri sıkıntıları anlatırlardı. Bizler de dinlerdik. Vaktin nasıl geçtiğini anlamazdık.

Ali Osman abimiz de Şevket Amcanın evinde kalır, sanat okulunda okurdu. Babası akrabası olarak Şevket Amcagile teslim etmişti. Efendi, terbiyeli bir abimizdi. Bir gün mahalleli kadınlar birleşip Çamlığa gitmeye karar veriyorlar. Ali Osman abiyi de alıp yürüyerek Çamlığın yolunu erkenden tuttuk. Epey bir meşakkatten sonra Çamlığa ulaştık. Biz çocuklar ocak yakmak için kozalak topladık. Annelerimiz çulları serip yemek hazırlıklarına başladı. Yemekler yendi. Çaylar içildi. Sonra iş oyuna geldi. Ali Osman Abi beni beni önceden ıslattınız artık bu sefer ıslatamazsınız dedi. Kadınlar yine Ali Osman Abiye bir oyun oynamaya hazırlandılar.

Yağ satarım oynayacağız dediler. Geniş bir çember çevirdiler. 2-3 defa normal şekilde mendil bırakma oyunu oynadılar Ali Osman Abi bilmesin diye. Sonra oyunu düzenleyen Nazmiye Abla ebe oldu. Mendili de eteğine saklayarak dönmeye başladı. Ali Osman Abinin arkasından geçerken mendili iki metre geriye bıraktı. Ali Osman Abi eli ile arkasını yokluyor, mendili yok sanıyor. Mendilin içine de taş bağladı. Ali Osman Abinin arkasına gelince mendili acelece alıp Ali Osman Abinin sırtına hızlı hızlı vuruyor. Ali Osman Abi 'yandım anam' diye bağırıyor. Nazmiye Abla kovalıyor, Ali Osman Abi kaçıyor. Sonra Ali Osman Abi daire şeklinde oturanların ortasından geçiyor. Ortadan geçip zıngılı beş yapacağız diyorlar. Ali Osman Abiyi ellerinden ayaklarından tutup kaldırıp yere sırtının üstüne vuruyorlar. Kadınlar hep gülüyor, Ali Osman Abi sinirleniyor. Bir daha sizinle Çamlığa gitmeyeceğim diyordu.

Mahallemiz o zamanlar çok tenhaydı, gürültüsüzdü. Hiç araba taksi yoktu. Her evin tavukları vardı. Sokakta rahat dolaşırlardı. Hiçbir zarar görmezlerdi.

Hamidiye Yurdunun biraz batı kısmında yaylı at arabası süren Şükrü Koşar amacamız vardı. At arabasıyla Y.S.E.' nin olduğu yerden çarşıya gaz varilleri taşırdı. Çok iyi bir insandı. Bunun 14-15 tane kazı vardı. Bunları sabah çıkarıp sokağa salardı. Hayvanlar 3-4 mahalle uzaktaki yerlerde yayılır, akşam olunca da hiç şaşırmadan evlerine gelirdi.

O zamanlar her evin bahçesi vardı, ahırı vardı. İnek beslerlerdi. Sabahleyin çoban gelir bu inekleri alır yayıma götürürdü. Akşam olunca Şekerpınar'a geldiğinde bırakırdı. Hayvanlar kendileri evlerine giderdi. Hiç kaybolmazlardı. Kapının önüne gelince bağırırlardı. Sahipleri kapıyı açar içeri alırlardı.

Ayak tırnakları parçalanan sığırları nalbant getirir nallatırdık. O zaman 25-30 tane nalbant vardı. Şimdi hiç kalmadı. Yozgat'ta o zamanlar 2 tane semerci vardı. Atlara, eşeklere semer yapardı. Ayrıca ot yastık yaparlardı. Sedirlere yaslanmak için kullanılırdı. Bu sanatta bitti. Yozgat'ta 2 tane de saracımız vardı. Atlara eşeklere yular, hamut, gem buna benzer şeyler yaparlardı. Bu meslek de bitti.

Büyük Camiiye yakın İzmirli'nin kahvesi vardı. Mustafa Yılmaz işletirdi. Herkes onu İzmirli olarak bilirdi. Kahvenin karşısında Tuzcu İsmail Koçak Amcamız vardı. Sekili kaya tuzları satardı. Çok iyi bir insandı. İsmail Amcanın dükkanının yanında Fırıncı Şinasi dört tekerli arabasıyla kelle-kebap satardı. At arabaları buralarda dururdu. 15-20 tane at arabası vardı.

Akşam olup serinlik çıkınca motorsikleri olan esnaflar toplanır motor yarışı yaparlardı. Sivas-Ankara yolu üzerinde otobüs, kamyon yok denecek kadar azdı. Motoru olan esnaflar Özdoğan Sönmezgül, Erdoğan Sönmezgül, Hayati Ertosun, Kemal Ertosun, Kamil Ertosun, Çlingir Nuh gibi kişilerin motorları JAWA idi. Havada jet, karada Jawa diye reklamını yaparlardı.

Bütün sanayi esnafı marangozlar, doğramacılar, mobilyacılar, demirciler, kalaycılar, oto tamircileri hepsi Büyük Caminin alt kısmında dispansere doğru uzanan otobüs yazıhanelerinin olduğu yerdeydi. Yozgat'ın bütün sanatkarları buraya sığardı.

Spor salonunun karşısında kamyon, karoser yaparlardı. Çok güzel karoser yaparlardı. Onun yanında Makasçı Veli Usta vardı. Oldukça şişmandı. Araba makasları yapar, devrilen arabaların şase demirini tezeklerle ısıtarak balyozla doğrulturdı. Arabalardan söktüğü civatalardan artanını nerden çıktığını bilemezse bunları gavur fazladan koymuş derdi. Rahmetlik babamın iyi arkadaşıydı.

Bektaşların evinin altında tamirci Halil Gökhan'ın dükkanı vardı. Kendisine sağır Halil derlerdi. Çok iyi bir motor ustasıydı. Yozgat'ta tekti. Sonradan bunun kalfaları, çırakları yetişti. Bu mesleği çoğalttılar. 2006 yılında rahmetli oldu. Babamın çok iyi arkadaşlarındandı.

Bugünkü Bellonanın karşısında motorhane vardı. Yozgat'ın elektiriği buradan temin edilirdi. Tek katlı geniş bir alanda çalışıyordu. İçinde 8-10 tane büyük büyük dizel motorlar vardı. Şehrin ceyranı burdan temin edilirdi. Önünde 10-10 metre boyutlarında büyük bir havuzu vardı. Motorların suyunu bu havuzdan gelirdi. Rahmetli Abdullah Koraşar Amcamız sandalyesini dışarı atar havuzu seyrederdi. Buranın idaresi ondan sorumluydu.

Bugünkü anlatacaklarım bundan ibaret olup yazımı Yozgat Sürmelisinden bir dize ile bitiriyorum. Selamlar saygılar...

Yozgat seni delik delik delerim

Kalbur alır toprağını elerim

Eğer yarim sen burdan gidersen

Koyun olur ardın sıra melerim