Bereket, az malın çok faydası olması, çok işe yaraması demektir. Az bir mal, bereketli olunca çok kimsenin rahat etmesine, çok iyi işlerin yapılmasına yarar. Bereketli olmayan çok mal vardır ki, sahibinin dünyada ve ahirette felaketine sebep olur. O hâlde malın çok olmasını değil, bereketli olmasını istemelidir!
Rızık hiç değişmez, azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Hiç kimse kendi rızkını yiyip bitirmeden ölmez. Bir kimse, Allahü teala emrettiği için çalışır, rızkını helal yoldan ararsa, ezelde belli olan rızkına kavuşur. Bu rızık, ona bereketli olur. Eğer, rızkını Allahü tealanın yasak ettiği yerlerde ararsa, yine ezelde ayrılmış olan o belli rızka kavuşur. Fakat bu rızık, ona hayırsız ve bereketsiz olur. Rızkına kavuşmak için işlediği günahlar da, onu felaketlere sürükler.
İslam âlimleri buyurdu ki:
“Evde Kur’ân-ı kerim bulundurmak berekettir. İyilik edenin malı bereketli olur. Eshab-ı Kehf’in ve Eshab-ı Bedir’in isimleri yazılı kâğıdı evde ve üstünde taşımakta bereket vardır. Tarlayı abdestsiz sürmek bereketsizliğe sebeptir. Ustasına hürmet etmeyenin kazancının bereketi olmaz. Seher vakti kalkmak berekettir...”
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yemeği, toplu olarak yemekte bereket vardır.)
(Besmeleyle yenen yemek bereketli olur.) (İbni Mace)
(Bereket, yemeğin ortasına iner. Onun için kenarından yiyin, ortasından yemeyin!)
(Sahurda ve sahur yemeğinde bereket vardır.)
(Yemekten önce ve sonra, elini yıkayanın evinin bereketi artar!)
(Balda bereket ve şifa vardır.)
(Sirkede, hurmada ve sütte bereket vardır.)
(Rızkına razı olanın bereketi artar, razı olmayanınki bereketsiz olur.)
(Alışverişte çok yemin etmek, malın bereketini giderir.)
(Kız çocuğu bereketlidir.)
(Çocuksuz ev bereketsiz olur.)
(Evine girince, ev halkına selam ver ki, evin iyiliği ve bereketi artsın!)
(Dua, ömrün bereketini artırır.)
(Kur’ân okunan evin bereketi artar. Kur’ân okunmayan ev, bereketsiz olur.)
(Misafir, bin bereket ve bin rahmetle gelir.)
(Evinden erken çıkanın işi bereketli olur.)
(Yola çıkarken arkadaşları ile vedalaşan, onların duaları ile berekete kavuşur.)
(Ana babasına hizmet edenin ömrü bereketli, onlara karşı geleninki bereketsiz olur.)
(Namaz kılanın rızkı bereketli olur.)
“Anneciğim, ne olur izin ver!..”

Edremit’in hâkim bir tepesinde medfun bulunan Şipşip Dede, henüz on yaşlarında bir çocuk iken, câmiye gitti bir gün.
Câmi bahçesinde oturmuş sohbet eden yaşlı Müslümanları gördü orada. Bu nûr yüzlü insanlar, ilim öğrenmenin fazîletinden bahsediyorlardı. Merak edip kulak kabarttı.
O sözleri hoşuna gitti.
Hele bir cümlesi kalbine işledi âdeta.
O cümleyi tekrar etti kendi kendine;
“Kıyâmette, âlimlerin mürekkebi, şehitlerin kanıyla tartılacak ve mürekkep ağır gelecektir.”
O, bunu duydu.
Çok duygulandı!
Ve koştu annesine.
Nefes nefeseydi...
“Anneciğim! Ne olur izin ver.”
Annesi şaşırdı!
“Hayırdır oğlum, ne izni?”
“Gidip ilim tahsil edeceğim anne, ben âlim olmak istiyorum.”
Kadıncağız sevindi...
Muhabbetle sarılıp;
“Aferin oğlum, çok iyi edersin” dedi ona.
Bu cevâba çok sevind.
“Sahi mi anneciğim. İzin veriyor musun?”
“Tabii yavrum, sen yeter ki ilim öğren, duâlarım seninle” dedi.
O gün vedâlaştı.
Ve çıktı evinden.
Kalbi, ilim öğrenme aşkıyla yanıp tutuşuyordu. Zamanın en meşhur âlimlerinden ders aldı. Ve “büyük bir âlim” olarak döndü geri...