Siyasette taşların oynadığı, seçimin geçim misali aslanın ağzından midesine düştüğü bir zaman dilimini yaşıyoruz.

İster kabul edin, ister etmeyin ne iktidar ne de muhalefet için seçim öyle çantada keklik değil.

Hem milletvekillerinin yeniden adaylığı,

Hem makamına binaen milletvekili adaylığı,

Hem de aynı şekilde belediye başkanlarının adaylık durumları.

Yozgat, Kırıkkale, Kırşehir, Çorum, Sivas gibi Anadolu illerinde milletvekili adaylarının hatırı sayılır bölümü ithal geldi uzaklardan.

Makamına binaen sadece aday adayı olma pahasına yaşadığı şehri seçim öncesi mesken tutanlar oldu.

Aday olmasınlar mı, siyasi hayallerini gerçekleştirmek adına adımlar atıp, memlekete hizmetin VIP bölümünde bulunmasınlar mı?

Elbette ki, siyasette liyakat kadar makam, servet gibi kavramlar da önem arz ediyor. Ama geldiğimiz dünya düzeni, servet ve makamların geçerlilik durumunu biraz düşürdü gibi.

Altı sıfır attığımız eski lira gibi düşünün. Bankadan yenisini aldınız aldınız, almadınız elinizde kağıt olmaktan öteye gitmiyor.

Geldiğimiz dünya düzeni sınırları, ekonomik yapıları, sağlık anlayışımızı hatta devlet yönetme sistemini olduğu gibi siyaseti de değiştirdi.

Artık böyle bir hale geldik ki, sizin siyaseti değil siyasetin sizi neresinden anladığını da görmek zorundasınız.

Şimdi, bakıyoruz piyasaya, yaklaşan milletvekilliği seçimlerini ve belediye başkanlığı makamını düşünenler şimdiden halkın içinde gibi, makam sahibi ise hizmet ediyor gibi görünmeye özen gösteriyor.

Aslında biraz iyimser bakıyorum, halkın içinde olma tenezzülünü son bir yıla bırakanlar, siyasetin şahsına mecbur (!) olduğunu düşünenlerimiz dahi var.

Ve bir kez daha, bir dönem daha makam düşünenler. Siz ilk 3-4 yıllık hizmet döneminde dünyadan bir haber, halkın kendisinden, mevcudiyetinden, hassasiyetlerinden uzak dur, sonra eski usul ‘ben geldim’, ‘hoş geldim’ de.

Olur mu, bir yere kadar.

Olur mu, belirli bir aşamaya kadar.

Olur mu, yarım yamalak.

Halkın içinde görünmek, ya da siyasi lidere her fırsatta göz kırpmakla olur mu dersiniz.

Az önce de ifade ettim, eskiden bir şekilde oluyormuş. Şimdiler de düzen değişti ağalar beyler.

Halkın içinden bir basın mensubu, hatta halkın ta kendisi olan bir basın mensubu olarak bu milletin terazisi artık daha hassas tartıyor.

Siyasette işler liderin rüzgarı, açık oturum toplantıları, partinin gösterişli reklam ve şarkıları, boy boy afişleri ile olmuyor.

Nasıl mı oluyor?

Essahtan, sahiden, olsun diye değil özünde bir yerlerde hizmet aşkı olduğu için halkın içinde olanın kazanacağı bir döneme girdik.

Parti amblemlerinin de geçerliliğini, geleneksel siyasi yapıların, alışkanlıkların tarumar olduğu bir dönemdeyiz.

Sıkı reklam yapmalısınız, gösterişli sosyal medya hesapları, milyonlara hitap eden sanal ağlardan da olmayacak bu işler tek başına.

Evdeki Z kuşağından başlayın bakalım anlatmaya ne kadar kabul görüyorsunuz, sonra gelin yine konuşalım olmaz mı, siyasette işler nasıl yürüyor.

Dokunuyor gibi yapmak mı, essahtan dokunmak mı?

Karar sizin.