Türkiye Cumhuriyeti Devleti, atalarından bu tarafa dünya mazlumlarına kucak açmış, merhamet etmiş, yardımda bulunmuş, ekmeğini paylaşmış yüce bir duruşa sahip bir milletin devleti.
     Dünyanın içinde bulunduğu ateş sarmalında Ortadoğu’daki ısmarlama savaşların mağduru insanları da kimsesiz bırakmadı, şefkat kollarını açtı, açması da gerekiyordu. 
     Çok büyük ekonomik ve sosyolojik risk alındı aslında bakarsanız.
     Toplumsal çatışma olur mu, ya da suni bir çatışma ortamı oluşturul mu sorusu her zaman tedirginlik duyduğumuz durumlar oldu.
Suriye’deki son olayların ardından ülkemizdeki Suriyeliler’in vatan özlemi de bitmiş oldu.
Gidecekler…
     Ülkemizde yaşayan mülteci sınıfındaki insanlar, son 20 yılda ara elaman dediğimiz emek, alın teri, güç ve hatta yetenek isteyen alanlarda çok önemli bir yer tuttular.
     İnsanımız ara elaman olmak yerine masa başı, daha çok ütü bozmayan işler tercih ederken, bizden boşalan alanlarda onlar yer buldular.
     Ülkemizde üniversite sayısının artması üniversite mezunu sayısını artırdı, meslek liseleri ve buna benzer fakülte ve yüksekokullarda da işlevini yeterince yerine getirmeyince ciddi bir iş gücü erozyonu yaşadık!
     Üniversite mezunu olmanın verdiği özgüvenle kimse ara işlerde ya da kabiliyet gerektiren mesleki alanlarda çalışmak istemiyor.
Türkiye’de bir dönem işsizlik vardı, şimdi iş var işçi, çalışan yok!
Suriyeliler ya da farklı ülkelere mensup ülkemizdeki misafirlerimiz gittiğinde ne olacak?
İnşaatlarda kimler çalışacak, kimler çobanlık yapacak, sanayide kimler çekiç sallayacak, torna tezgahını kimler işletecek, sucu, elektrikçi, berber…
     Baktığımızda hayatımızın her alanında büyü oranda mülteciler var!
     Ülkemizde kaldıkları müddetçe -şimdilik- bir sorun yok, peki ya gittiklerinde?
Yıllarca “Suriyeliler gitsin” yaygarası koparanlar şimdi kara kara düşünüyorlar.
     Umarım devletimiz bir an evvel eğitim sistemini mesleki kabiliyetli insanların yetişmesine imkan sağlayacak bir alt yapıya getirir. 
Zira, Karadenizlileri’in bir sözünde der ki, ‘Sen ağa ben ağa inekleri kim sağa’. 
O an yandığımızın resmidir!

   YOZGAT’IN ERİYEN NÜFUSU VE TASARRUF TEDBİRLERİ 
     Belde belediye başkanları peş peşe açıklama yapıyor, eriyen nüfusları karşısında kapılarına dayanan ‘köy kimliği’ne karşı şehir dışından nüfus getirmeye çalışıyor.
Hatırlayalım,
     Yozgat’ta nüfusu 2 binin altına inen 27 belde belediyesi kapanmıştı!
     Kapananlar ne oldu; köy!
30 Mart 2014 Mahalli İdareler Seçimlerinde kapanan beldelerden geriye Özel İdare’ye hurdalıklar kaldı.
    Beldeleri yaşatması da kapatması da maliyet!
Anadolu insanın şehirde yaşaması arzusu maalesef bereketli toprakları sahipsiz bıraktı. 
     Eskiden iş, aş, eğitim gibi sebepler Anadolu illerinden büyük şehirlere göçün en önemli sebebiydi, bu gün şehirde yaşama arzusu göçün birinci sebebi olarak karşımıza çıkıyor.
     Maalesef genç kızlar büyük şehirlerde evlenmek, oralarda yuva kurmak, yaşamak istiyor.
Köyde yaşam onlar için zor, anlamsız ve boş geliyor!
     Bu durumun sosyolojik yansımalarını toplum olarak maalesef derinden hissediyoruz. 
Uzunca bir müddet daha şehirde yaşama arzumuz devam edecek.
     Hal böyle iken, dün Yozgat’ta 27 belde kapanmıştı, yakın gelecekte bunlara yenilerinin ekleneceğinden şüpheniz olmasın.
     İlçeleri bekleyen tehlike ne peki, Çayıralan Belediye Başkanı Ahmet Kaygısız açıkladı, nüfusu 5 binin altında olan ilçelere tasarruf tedbirleri kapsamında Emniyet Amirliği ve Jandarma’nın görev bırakacağı duyumunu altıklarını kamuoyu ile paylaştı.
     Bu durum Anadolu illerini özellikle de Yozgat’ı yakın gelecekte bekleyen tehlikeyi gözler önüne seriyor.
     Yozgat’a büyük bir köy yakıştırması yapanlar sanırım haklı olduklarını yakında kanıtlayacaklar!