Kelime olarak ahlak; Huylar, seciyeler, mizaçlar anlamına gelir. Arapça hulk kelimesinin çoğulu olup, insanın beden ve ruh bütünlüğünü ifade etmek üzere kullanılmıştır. Dini terim olarak ise, "insanın ulvi bir amaca yönelik olarak, kendi arzusu ile iyi ve güzel davranışlarda bulunup kötülük ve kötü davranışlardan uzak durması” anlamlarına gelir.
İslâm ahlâkının kaynağı Kur'an-ı Kerîm’dir. Nitekim Hz. Aişe validemiz kendisine Peygamber efendimizin ahlakından soran Sa’d (r.a.)’a: “Siz Kur’an okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’an idi” cevabını vermiştir. Böylece Kur’an ve sünnetin, birbirinin destekçisi ve mütemmimi olduğunu ilan etmiştir. Bu sebeple, İslâm ahlâkı bir vazife ve sorumluluk ahlâkı şeklinde ortaya çıkmış ve Kuran-ı Kerîm'deki her bir emir ve nehiy, aynı zamanda müminler için bir görev ve sorumluluk anlamını taşımıştır. İnanmış bir mümin de, bu yükümlülükleri yerine getireceğini, ikrar ettiği kelime-i şehadetle taahhüt etmiştir. Çünkü Kur’an’da yer alan emir ve nehiylerin en temel hedefi öncelikle hem ferdi, hem de kitlesel bazda ahlaklı bir toplum inşa etmektir. Nitekim Kur'an-ı Kerîm'de Rasulullah (s.a.v.)'e hitaben: "Şüphesiz ki sen en yüce bir ahlâk sahibisin " (el-Kalem, 68/4) buyrulmuş ve Hz. Peygamber (s.a.v.) de kendisinin peygamber olarak gönderiliş gerekçesini: "Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim." (İbn Hanbel, Müsned, II, 381) şeklinde izah etmiştir. Aynı şekilde Rasulullah (s.a.v.)'min bizlere intikal eden bütün söz ve davranış örnekleri de birer güzel ahlak öğreti ve örnekliğinden başka bir şey değildir.
Dinimize göre insanların hal, hareket ve davranışları, yazdığı, çizdiği ve sosyal medya mecralarında paylaştıkları temelde iki yere adreslenir. Bunlar ya sadece dünya ya da hem dünya hem de ahirettir. Burada belirleyici olan ise kişinin niyetidir. Buna dikkat çekmek üzere Peygamber efendimiz (s.a.v.) : "Amellere niyetlere göre muamele edilir..." (Buhârî, İmân, 41) buyurmuştur. Bu ölçü sebebiyle kişi, başkalarının hak ve hukukuna taalluk etmeyen Allah tealanın rızası gözetilerek iyi niyet, ihlas ve samimiyetle yaptığı güzel işlerinin karşılığını, hem dünya hem de ahirette en güzel şekliyle eksizsiz ve hatta fazlasıyla alacaktır. Şayet niyet ve icrada güzel gözüken bu ameller, başkalarının hak ve hukukunu ihlal etmişse ancak hak sahibine hakları ödendikten sonra bu amellerin karşılıkları söz konusu olacaktır.
Günümüzde bilhassa son yıllarda gündemimize giren ve herkesin büyük bir zevk ve istekle paylaşım yaptığı sosyal medya mecraları, bahsi geçen hak ve hukuk ihlallerinin en çok yaşandığı yerler haline dönüşmüştür. İnsanlar elleri, dizleri ve masalarındaki cihazların camlarından(telefon, bilgisayar vb. aletler); İsimlerini, yüzlerini, adreslerini ve niyetlerini kısacası her şeylerini ya gizledikleri ya da değiştirdikleri bu mecralar, adeta birbirlerine namertçe saldırdıkları, itibar suikastı yaptıkları ortamlara dönüşmüştür. Buralar çoğunlukla söylenmeyenin söylenmiş, olmayanın var, olanın yok, güzelin çirkin, çirkinin güzel, iyinin kötü, kötünün iyi gösterildiği kısacası her şeyin ters yüz edilerek iftira, yalan üretme ve yayma, kişi ve kitlelerin yalanla manipüle edilme merkezlerine dönüşmüştür. Bu çirkinlikleri besleyen amillerin başında da bazen kişisel hırs, kin ve nefret bazen de sorgulanmayan grup ve sosyolojik aidiyet ve oradan beslenen körlükler gelmektedir. Bunlar bir Müslümandan beklenen iyi, güzel, doğru ve hakikat arayışını engellemekte, erdemli bir tutum ve duruş sergilemesini adeta imkansız kılmaktadır. Bu içine düşülen kısır, faydasız ve hak ihlallerinden kurtulmanın yegane yolu, Yüce Kitabımızda yer alan ahlaki ölçüler ve o ölçülerin şahsında tecessüm ettiği Peygamber Efendimizin davranışlarını örnek almaktan geçmektedir.