İnsan ve cinleri diğer varlıklardan ayıran en temel özellik, yaşadıkları hayatın yani yapıp ettikleri her şeyin hesabını verecek olmalarıdır. Zira bunlar akıl, şuur, idrak, seçme imkanı gibi özel yeteneklerle yaratılmış iki varlık gurubudur. Hesap verme duygusu bizlere, bir taraftan geçmişte yaptığımız yanlışları görüp, tamir etme fırsatı verirken, diğer taraftan da gelecekte daha dikkatli davranmak suretiyle yanlışa düşmemizi engeller. Muhasebe ve ölçülü davranmanın geleceğe dönük kısmına modern tabirle “otokontrol” denmektedir.

Müntesiplerini sürekli olarak muhasebeye davet eden yüce dinimiz, sadece gelecekteki muhtemel hata ve günahlardan uzak tutmayı değil, geçmişte de bilerek veya bilmeyerek yapılmış olan günah ve kusurlarımızı da unutmayarak onları silip yok etmeye ve tamire davet eder. İnsanoğlunun yeryüzünde başıboş bırakılmadığına dikkat çekerek bilinçli hareket etmeyi öğütler. Bu çerçevede bizlere yüce kitabımızda “İnsan başı boş bırakılacağını mı zanneder?”(1) sorusu sorularak insanın başıboş bırakılmadığı “Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz?”(2) diye de hesaba çekileceği uyarısı yapılır.

Zaten insanın muhasebe mekanizmasını kullanarak, yaratılış gayesi ve sahip olduğu üstün özelliklere uygun doğru, tutarlı ve faydalı davranışlar ortaya koyması, kendisine bahşedilen akıl ve iradenin tabi bir gereğidir. Şüphesiz ki iradesini bu şekilde kullanan üyelerden oluşan toplumlar mutlu, huzurlu ve geleceğinden emin olur, Kur’anı Kerimin ifadesiyle “İnsanlar için çıkarılmış hayırlı ümmet.”(3)olma şerefini elde ederler. Çünkü hayırlı bir ümmet olma ve ahirette saadeti elde edebilmenin yolu da insanın önce kendi kusurlarını görme ve tamire kendi nefsinden başlamasından geçmektedir. Ancak bu muhasebenin yerinde ve zamanında yapılması da çok önemlidir. İmam Gazali bu noktaya dikkat çekerek şu tespiti yapar: “Nefsi hesaba çekmek, bazen amelden sonra bazen de sakındırmak için amelden önce olur.”(4)

İnsanın dünyaya dönük yönünü temsil eden nefis, sürekli olarak iyiyi de kötüyü de ilham eder. Ne var ki yüce yaratıcı bizden kötü olanlardan kaçınıp iyi olanları tercih etmeye, muhtemel hata ve kusurlarımızdan da tövbe ve istiğfarla temizlenmeye davet etmiştir. Kurtuluşun ancak temizlenenler için olduğuna vurgu yapılan bir ayette mealen şöyle buyrulur: “ Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir. Kötülüklere daldıran da zarara uğramıştır.” (5) Bu konuda Peygamber Efendimiz de hesap verme düşüncesinden uzak bir şekilde dünyaya dalan, gelişi güzel yaşayıp her şeyi Allah’tan bekleyen gaflet ehli için “ Akıllı kimse nefsini hesaba çeken ve ölüm sonrası için hazırlanan kimsedir. Aciz kimse ise, nefsinin arzularına tabi olan ve Allah’tan temenni eden kimsedir.”(6) tespitini yapmıştır.

Hal böyleyken bize verilen en kıymetli hazinelerden birisi olan ömür sermayesini dikkatli ve yerli yerinde kullanmak gerekir. Ayrıca geçirdiği ömrün akabinde ölümü düğün sevinci içerisinde karşılama bahtiyarlığını elde edecek olanlarında hesabı kolay verilir bir hayat sürenler olduğunu unutmayalım. Hesabını veremeyeceğimiz ve Rabbimizin huzurunda mahcup olacağımız tutum ve davranışlardan şiddetle uzak duralım. Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekerek, hata ve kusurlarımızla hayattayken yüzleşerek tamir yoluna gidelim. İçinden geçtiğimiz Ramazan ayı da bizlere bu anlamda büyük fırsatlar sunarak kapımızı çalmıştır. Bu çerçeve de Yüce kitabımız bizlere şu çağrıyı yapmıştır: “ Ey iman edenler Allah’a karşı gelmekten sakının. Herkes kıyamet günü için önceden ne gönderdiğine bir baksın. Aman ha Allah’a karşı gelmekten sakının. Zira Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”(7)