Türk-İslam dünyasında meydana geldiği iddia edilen fikri ve ilmi durgunluk konusunda büyük mütefekkir Gazali’nin bu durgunluğu müsebbibi olarak gösterilmesi adeta güncel deyimi, ile moda olmuştur. Kim, nerede bu önemli konuyu incelemiş, Gazali’nin fikirleri, çalışmaları ve ortaya koyduğu ilmi görüşlerin hangisi bu duraklamaya sebep olmuştur pek de bilinen bir konu değildir. Eğer bir durgunluk varsa bunu elbette çeşitli sebepleri de vardır. Sosyal olayları tek sebebe bağlamak bizi yanlışa götürür.
Konu ile ilgili Süleyman Hayri Bolay Hoca’mız bu konuda ne düşünüyordu ona bir bakalım:
Hoca’ya göre;
“Bir kısım fikir tarihçileri, bu durgunluğu Gazali’den itibaren başlatırlar. Bu fikir, birçok kimsenin kolayına gittiği için derinliğine araştırmayı sevmeyen kimselerce hemen kabul edilmekte ve böylelikle ucuz ve kolay bir izahla kabahat Gazali’ye yüklenmektedir. Bununla da meselenin hallolduğu sanılmaktadır. Halbuki hiçbir hadise tek sebeple izah edilemez. Hele böyle İslâm Medeniyeti gibi köklü ve parlak bir medeniyetin geri kalması hadisesinin çok girift ve çeşitli sebepleri olması icap eder.”
“Bir defa, Gazali onu seven pek çok Müslüman tarafından yanlış anlaşılmıştır. Bunda da kolaycılık ce derinliğe dalmak korkusunun rolü olduğu söylenebilir. Dolayısıyla Gazali, felsefeyi yıkan bir kimse olarak gösterilmiştir. Bu fikir, bir kısım garplının da işine yaramış; onlar da Gazali’yi, ilmi ve felsefi düşünceyi durduran kimse olarak göstermeye çalışmışlardır.”
Gazali bazılarına yani sevenleri ve takipçileri için bir kahramandır. Buna karşılık, onu sevmeyenler için ise ilim-felsefe düşmanı biridir. Batılı Oryantalist düşünür ve ilim adamları ise daha çok bu ikinci görüşe takılmış ve kalmışlardır. Konu İslam dünyasında bir durgunluğa sebep olmak olunca Batılı müsteşrikler de bu konuya dört elle sarılmışlardır.
Bolay hoca ikinci ve olumsuz görüş için Prof. Dr. Mübahat Küyel’ in tesbitlerine dayanarak. Bu olumsuz görüşün dayanaklarının pek de sağlam olmadığından ve ispat edilememiş bir düşünce olarak kaldığını belirtmektedir.
“Prof. Dr. Mübahat Küyel (Türker)’in doktora tezi ile yıkılmıştır.”
“Fahrettin Razi, Sadrettin Konevi gibi alim ve mütefekkirlere devrinin Gazali’si denilmiştir.”
“Bu durgunluk ve gerilemede İslâm’ın Müslümanlar tarafından zamanla iyi anlaşılamaması ve yeni yorumlara tabi tutulmamasının en büyük rolü olduğunu söylemek temayülündeyim. Gazali hiçbir ilim ve fikir otoritesince (Kendisi dahil) mutlak olarak bağlanılmamasını, bu otoritelerin de aşılması gerektiğini ifade etmişti. Bugün Gazali ticareti yapanlar bile bu noktaya dikkat etmiyorlar; hatta buna karşı çıkıyorlar.”
Durgunluk için bir dönem insanların işin kolayına kaçarak kendileri için rehber-otorite kabul ettikleri kişilerin söylediklerinin üzerine bir şey koyma ihtiyacı duymamışlardır.
“Aradaki mesafeyi kapatabilmek için evvela, Müslümanları aşağılık duygusundan kurtulmak lazımdır. Bunun için de insana en kalıcı ve doğrudan değerleri kazandıran dini ve ahlaki değerlerine sarılmayı, bağlanmayı öğretmek gerekir. Onlardan şüphe etmemeli yerlerini geçici değerlerle doldurmaya çalışmamalıdır. Ondan sonrası Batı’nın yaptığını yapmak icabeder.”
“İslâm, muallakta ve mücerret bir şekilde kalması için gelmemiştir. Her zaman ve mekânda, her cemiyetin yapısına göre yaşanmak için gelmiştir. Bu sebeple tatbik edildiği vasatı ve zamanı gözden uzak tutmamak icabeder.”
“Müslümanlar Kur’an’ın emrettiği tefekkür ve ilmi araştırmaya büyük ehemmiyet vermeli, İslâm düşüncesinin tarihi büyüklüğünü bilmeli, buna inanmalı, Garb fikri bir vasat hasıl etmelidirler, sonra da Garbtaki ilmi ve fikri gelişmeleri iyi bilmeli, İslâm’ın özüne ve tarihi seyrine uygun yeni görüşler ortaya atmalıdırlar. Vasatsız hiçbir şey olmaz. Müslümanlar kolaya, bedavaya, basite kaçmaktan kurtulmalı, daima zor ve girift olana talip olmalıdırlar.”
“İslâm düşüncesi, İslâm’ın kendisinden kaynağını aldığı için, İslâm gibi bütüncüldür. Hayata, aleme ve insana bir bütün olarak bakar. Bu sebeple nazariye kadar pratiğe, pratik kadar nazariyeye ehemmiyet verir. Madde ile mana, ruh ile beden, dünya ile ahiret arasında daimî bir muvazene (denge) kurmuş ve gözetmiştir. İslâm düşüncesindeki nazariyelerin çoğu yaşanmış hayattan çıkarıldığı için, doğruluğunu denemeye lüzum kalmamış ve çoğu zaman uzun ömürlü olmuşlardır.”
Halbuki batı düşüncesi hayatlarını daima nazariyeler dayandırmışlardır. Batı düşüncesinde mensubu oldukları Hristiyanlık yanında Yunan ve Roma düşüncesi çok tanrılı hayat hâkim bir rol oynadığı için batıda denge fikirden çok beden lehine olmuştur. Ruh ise ihmal edilegelmiştir.
**
Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay, “İnanmış Aydının Problemleri”, cevapları, Mayaş Yayınları, Ankara Kasım 1983, sayfa:65-70