Geçenlerde Yozgat lise Caddesi’nde yapılmış bir röportajı izliyorum, halk arasında girip gündem hakkında sorular soruluyor ya, öyle bir röportaj. 
    Arkada dikkatimi çeken bir olay oldu, röportaj lise Caddesinde gerçekleşiyor, orada bulunan bir vatandaş bir yandan röportajı izliyor, bir yandan da sigarasını içiyor. Sigarayı içti ve caddeye fırlattı. 
Tövbe bismillah, neye uğradığımı şaşırdım. 
Güler misin ağlar mısın? 
Hani biz toplum olarak hep bekliyoruz ya görevlilerden, devletten beklenti içerisindeyiz doğrusunu bilmek gerekirse biz bekleme şeklini bile bilmiyoruz beklentilerimizi nasıl bekleyeceğimizi ya da nasıl isteyeceğimizi bile bilmiyoruz çünkü oradaki görevli ya da herhangi bir insan tertemiz taşlarla döşenmiş bir sokak,  en işlek cadde, buradan bir sürü insan geçiyor bayanlar geçiyor kayma düşme ihtimali de var her türlü sıkıntı var bu sigarayı uluorta  sokağa atıyorsak, demek ki bizim nelere ihtiyacımız olduğunu bilecek, neler yapılması gerektiğini bilecek kapasitemiz de yok ne yazık ki!
     Bu konuyu bir kenara koyalım, en çok dikkatimi çeken de trafik kurallarını hiç bilmiyoruz, trafik işaretlerini kesinlikle tanımıyoruz, bunu bilmeyen bir nesil var ama yeni nesle de öğretmek için okullarda kesinlikle yeterli eğitim verilmiyor. 
Örnek verecek olursak benim en çok dikkatimi çeken olaylardan birisi hastane caddesinden saat kulesine doğru gelirken, bana göre Cumhuriyet ilkokulu her zaman Cumhuriyet ilkokuludur isim değişikliklerinden taraftar değilim. 
    Cumhuriyet İlkokulu’nu tam yanındasınız ve hastane caddesinden gelen arabalar oradan sağa dönmek için bekliyorlar bir kısmı da yukarı doğru Saat Kulesi’ne doğru gidecekler. 
Trafik lambalarında bekliyorsunuz ve lamba yanıyor yeşil o esnada lambanın biraz ilerisinde de yayalar Dörtyol istikametine doğru gitmek için bekliyor onlara da yeşil yandığı zaman ilk önce yayanın hakkıdır yeşil yandığı zaman karşıya geçmek sağa dönen arabalar hafifçe arabalarını sağa doğru ucunu kırar ve yayaların geçmesini bekler yayalar geçtikten sonra arabalar yoluna devam eder. 
     Bizim sürücü kurslarında verilen eğitim nasıl bir eğitimse araba kullanan sürücü yeşili gördüğü zaman yayanın hakkını tanımıyor. Yeşil lamba yandıysa bütün hak benimdir geçiş önceliği yayanındır olduğunu bilmiyor ve orada duran trafik polisi de uyarmıyor. 
Dönüş lambalarında direk gitmeyip dönecek olan insanlar için ok işareti ile yanan bir yeşil lamba varsa o zaman yayaların geçiş hakkı yoktur arabaların geçiş hakkı vardır. 
Ya da yayalar için özel yeşil lamba yandığında arabalar kırmızı Lambayla duruyorlardır. Ama eğer dönüş esnasında yeşil lamba hem arabalar için yandı hem de orada bekleyen yayalar için yandıysa öncelik geçiş hakkı yayadır yaya geçtikten sonra arabalar geçmeye başlar. İşin kötü tarafı yeşili gören yayalar da geçiş hakkının kendine ait olduğunu bilmiyor. 
     Arabalar her zaman kraldır onlar geçecek izzet isterse üzerimden geçecek de olsa şu anda hak arabanın hakkı olarak düşünüyor bizim yaylalarımız da kendi haklarını bilmiyor bu arada. 
İnsanlar Dörtyol‘daki lambayı kesinlikle kullanmıyor canlarının istediği şekilde eğer yol boşsa istedikleri şekilde karşıya geçiyorlar ve arabalar da yayaların hakkına kesinlikle saygı duymuyor. Saat kulesinin etrafındaki trafik sorunu bambaşka bir dert. 
Bir küçük şehrimiz var şehirde sadece bir tek caddemiz var çarşımız onun tam ortasında 1 saat kulemiz var, devlet olarak yetkililer olarak saat kulesinin etrafındaki trafiğin akışına yayaların ne zaman geçeceğini, arabaların ne zaman geçmesi gerektiğine bir çözüm bulamıyoruz. İnsanlar tesadüfen Kendilerine bir şekilde ilkel yöntemlerle çare buluyorlar, üst üste sıkış tepiş bir trafik.
 Buna bir çözüm bulabilecek bir yetkili yok mudur? Bizim bu sorunu çözebilecek yöneticimiz yok mu bilirkişi yok mu?