Kimse vefasız olduğunu kabul etmez. Herkesin kendine göre ”haklı bir gerekçesi” mutlaka vardır. Hatta eşi benzeri görülmemiş bir nankörlük içinde olanlar bile vefadan dem vurabilir. Ama gerçekte öyle mi? Vefa ile müteveffa kafiyelerinin çok sık kullanıldığı şu günlerde, aklıma ilk gelen söz, Mehmet Gündem”e ait: ”Vefaya veda etmeyin, iyilik gördüğünüz insanı unutmayın.”
Bir de yasal uyarı: Vefa, imandandır.
Öte yandan, kimse vefasız olduğunu kabul etmez. Herkesin kendine göre ”haklı bir gerekçesi” mutlaka vardır. Hatta eşi benzeri görülmemiş bir nankörlük içinde olanlar bile vefadan dem vurabilir. Necip Fazıl boşuna dememiş: ”Bu nasıl bir dünya, hikâyesi zor.”
Olumsuz örneklerin beni götürdüğü yer, tam olarak şurasıdır: Vefa, kendini bilmektir. Dönüp bakmaktır. Unutmamaktır. Bunların kolay olduğunu elbette söyleyemem. Kolay olmadığı için, hep aynı noktaya geliyoruz; vefa ve vefat.
Bize düşen, her türlü olumsuzluğa rağmen, vefa yokuşunu çıkmaya çalışmaktır. Yokuşun sonunda güzel bir şey olmayabilir, olsun. İnancıma göre, vefa doğuştandır, vefasızlık ise sonradan edinilir. Mesela, “siyasette vefa yoktur” derseniz, vefasızlığı normal bir davranış gibi görmüş ve göstermiş olursunuz. Aynısı, hayatın her alanı için geçerlidir.
Denilir ki, insanın terbiyesi musibet anında ortaya çıkar. Vefalı olup olmadığımız da zor şartlarda, zor zamanlarda kendini belli eder. Üzerimizde hakkı ve hukuku olan insanların zor zamanlarında, onların yanında mıyız, yoksa başka bir yerde mi? Az biraz mesafe aldığımızda, bizde emeği olanları görmezlikten geliyor muyuz? Geliyoruz. Üzülerek söyleyelim ki, çeşitli ödeme biçimleri vardır ve bunlardan biri de vefasızlıktır.
Yapılan iyilikler, verilen emekler, elbette alacak hanesine yazılmaz. Fakat vefa diye bir şey varsa ki var, işte o beklenir. Tebessümü bile sadaka sayan yüce dinimizde vefasızlık ve nankörlük gibi terimlerin ön planda olması çok acı bir durum değil midir? Emeklerden, iyiliklerden ve sözlerden kurtulmanın en kestirme yolu, maalesef, vefasız olmaktır.
Vefasız kimse, kıymetleri ve emanetleri kırarak, kullanarak ilerler. Oysa dünya taşınmaz maldır ve buradan götüreceğimiz şeyler bellidir. Elbette ama her nedense vefasızlık konusunda kırıp döken konusunda çok yol kat ediyoruz bilmiyorum. Yıllarca kahrını çektiğin yâda elinden geldiğince her türlü yardımı esirgemediğin insanların hayatına hiçbir şey katmamış gibi vefasızlık yaparak nankörlük ile karşılık vermesi normal bir davranış mıdır? Yukarıda Vefa İmandadır dedik ya bu tür insanların İman zayıflığı nedeniyle bu yola girmeleri düşünülebilir mi? Takdiri siz okurlarıma bırakıyorum.
Aslında hümanist bir yaklaşım içerisinde olup, zerre iyiliği unutmasak bir birbirimize karşı daha çok duyarlı ve sevecen olacağımızdan hiç şüphem yok…
Dua ile…