Yüzyılın felaketi... Saatler 04:17'yi gösterirken merkez üssü Kahramanmaraş'tı ve 13:24'te Kahramanmaraş merkezli 7,6 büyüklüğündeki deprem bölgeyi yeniden salladı. Onlarca can, onlarca aile enkaz altında kaldı. Aileler yok oldu... Üzerinden 1 yıl geçti, koskoca bir yıl... Ne acı, ne kötü günlerdi... Gözümüzün önünden hiç gitmeyecek görüntülere şahit olduk. Enkazdan sağ çıkan her insan, her canlı için gözyaşı döktük, şükrettik. Enkazdan çıkan çoğu insanın yaşamadığını ya da bir uzvunu kaybettiğini öğrendik. Yıkıldık, hiç tanımadığımız, tanışmadığımız, karşılaşmadığımız insanlar için ağladık, sızladık. Kısa bir sürede olsa çoğumuz insan olduğumuzu, içimizde merhametin olduğunu hatırladık... İçimiz hiç bu kadar parçalanmamıştı... Ailemizin bir ferdini kaybettiğimizde kendimize gelemezken, insanlar ailelerini, evlatlarını kaybettiler... Dünyadaki en büyük acıyı yaşadılar... Kimse kimsenin cenazesine yetişemedi çünkü herkesin cenazesi vardı... Sosyal projelerde yıllardır bot mont yardımı yaptık, odun kömür yardımı yaptık, ama ilk kez kefen için insanlardan yardım istedik... O kadar acıydı ki... O kadar zordu ki... Arkadaşım telefonla aradığında, "Arzu, deprem bölgesine kefen lazımmış" deyince dona kaldım, toparlanamadım, boğazım düğümlendi... Sosyal medya hesabımda bir depremzede'yi takip ediyorum, kendisi psikolog... Hatay’da annesini, babasını, abisini ve yengesini kaybetti... Hiçbirimiz onların acısını, yasını ne yaşadıklarını, boşluklarını anlayamayız... Biz devam ediyoruz, ama onlar... Devam edebiliyor mu? Depremzede yazısında diyor ki: "Bir tarafımızı gömüp, bir tarafımızla hayata tutunmaya çalışıyoruz... Yeni doğan bebek gibi yasımız... Yas, o bebeğin doğumu, yerde sürünmesi, emeklemesi, yürümeyi öğrenirken düşüp kalkmasına çok benziyor" diyor... "Yas içinden canınız yansa da geçmeniz gereken bir süreç, kaçamazsınız" diyor... Bun
u yaşayan sadece sen değilsin, bilmenin, görmenin, başka acılara değmenin, birlikte sarmaya çalışmanın, iyileştiren tarafını görmezden gelmemek lazım... Sonra gidenlerin bıraktığı boşluklara parçalar ekledim... Bu hayatta bizi biz yapan şeyleri unutmanın, kendini unutmak olduğunu hatırlayıp, beni ben yapan şeylere dönmek lazımmış... Sakinleşiyorsunuz, sızı geçmiyor, dinginlik geliyor, nefes aldığınız sürece sızı geçmiyor diyor ve ekliyor: "Bu yara bende hep duracak, ben bu yara ile yaşamayı öğrendim" diye bitiriyor... Bu cümleler karşısında ne söyleyebilir, ne yazabiliriz ki? "Bu da geçer", "üzülme" diyemem... Teselli cümlelerim yok... Hepsi bir şekilde kaldığı yerden devam etmeye, tutunmaya çalışıyorlar... Sevdiklerini, evlerini, yuvalarını kaybettiler, hayallerini, umutlarını toprağa gömenler... Geride kalanlar... Ölenlerin hepsine rahmet diliyorum... Yüzyılın felaketi diyoruz, ama felaketten daha fazla bir kelime varsa, bu felaketi belki anlatmaya yeter... Kalanlara sabır, geçmeyecek yaralarına biraz da olsa sabır, dinginlik diliyorum.