Her Anadolu yemeğinin olduğu gibi Arabaş’ının da bir hikayesi var.
Hikayelerin ana teması tüm Anadolu yemeklerinin aslında ‘yokluk’ üzerinden hayat buluyor olması.
Arabaşı, omaç, çökelekli dürüm gibi ilk aklıma gelenlere bakıyorum her birinin hikayesindedir yokluk.
İsterseniz arabaşına dair kaleme alınmış hikayeyi kısa da olsa hatırlayalım:
- Bir rivayete göre Peygamber Efendimizin Uhud Savaşı'nda dişleri kırılması nedeniyle Veysel Karani Hazretleri de tüm dişlerini çektirir. Veysel Karini'nin annesi de, Karani Hazretleri yemeğini rahat yesin diye unla karıştırarak bir çorba yapar. Suyla unu karıştırarak bir hamur elde edilir. O günlerden günümüze kadar gelmiş bir Türkmen yemeğidir.
Yine bir rivayete göre yokluk zamanlarında su ve suyla, eldeki imkanlarla soğuk kış akşamlarında yapılan bir yokluk yemeği.
Rıfat Çakır’ın köşe yazısından:
- Türk tarihinde birliği, beraberliği, vefa ve samimiyeti, milli-manevi duyguları, dayanışma-yardımlaşma güvenini en sağlam tutan asaletli ve imrenilir güzelliklerimizden biri de Arabaşı kültürümüzdür. Konar-göçer Oğuz Türkleri sayesinde 1048 yılındaki Pasinler Savaşı öncesinde Anadolu’ya ulaşmış. Dulakdiroğlu Beyliği döneminde şölen yemeklerinden olan birlik sembolü bu kutsal yemek, bugün Beydili Aşiretlerinin yoğun yaşadığı Yozgat adına tescil edilse de, diğer Oğuz Boylarının bulunduğu birçok coğrafyada halen biliniyor ve yeniliyor.
KIŞ MEVSİMİ ARABAŞI MEVSİMİ
Kış geldiğinde arabaşı için ilk adım Ankara Yozgatlılar Federasyonu’ndan gelir. Yaklaşık 150’nin üzerinden dernek arasından arabaşı programı için kura çekimi yapılır.
Sonrasında diğer federasyonlar, illerdeki dernekler bir biri ardına arabaşı sofraları kurar.
Kimine göre gereksiz bir organizasyon.
Ve aslında bu organizasyonlar da bir birimizi ağırlamaktan öteye giden hiç şey yok!
Her şeyi doluya koymak, birlikteliklerden anında geri dönüş almak, ticari faaliyet doğurmak güzel olur ama bir araya gelip, muhabbet ortamları kurmak da kıymetli.
Dost meclislerinde belki sürekli tanıdık yüzler var, biraz farkındalık oluşturmak, çerçeveyi genişletmek, yeni yüzler eklemek gerekiyor.
Ama öyle ya da böyle arabaşı bu toprakların yokluğunda karnını doyuran, bugün ise sohbet ortamları oluşturan kıymetli bir lezzeti.
Özellikle hamurunu yutma konusunda alışmam zor olsa da o lezzeti ortamın sıcaklığı ile tatmak kıymetli.
Bu kış da arabaşına dair yoğun buluşma organizasyonları yapılacağı muhakkak.
Lütfen bir tanesine hiç olmazsa köyünüzün organizasyonuna katılın. Hamurun lezzeti olmasa da muhabbetin tadına varın!
SIRT DÖNDÜĞÜMÜZ GURBET
Meslek hayatım boyunca çok defa şehir dışı programım olsa da son 2 yıl deyim yerinde ise mihenk taşı oldu.
Özellikle gurbetteki Yozgatlı’yı tanıma adına ciddi programlarımız, mesaimiz oldu.
Mevzu arabaşı olunca gurbet akşamlarına lezzet ve birliktelik katan lezzetin sahibi Yozgatlılar’ın ahvaline de kısaca değinelim istiyorum.
Gurbet ve Yozgatlı kavramları ister istemez gönül hanemizdeki duygu dünyasını harekete geçiriyor.
Gurbetle sınanmış, yoklukla imtihan olmuş bir şehrin çocukları makamı, maddi imkanları ne olursa olsun yorgun bakıyor hayata.
Bu yorgunluk zamanla yalnızlık ve yoksunluğa doğru götürmüş insanımızı.
Evet bir dokunuşa ama mutlaka bir dokunuşa ihtiyaç duyuyoruz ama inanın tek dokunuş bizi kendimize getirmeye yetmez.
Bir tespit paylaşmak gerekirse, yorgunlukları olan Yozgatlı gurbette size aynı duygu ile bakmıyorsa alınganlık duymayın, zira ihtiyaç duyduğu duygu yoğunluğu da yorgun kendi dünyasında.
Dokunmakla başlamalı ama o dokunuş da gönülden olmalı değil mi ama...