Değişen dünya mı kaderimiz mi diye sorguluyorum çoğu zaman.

Dünya değişmedi de yaşananlara aklımız ermeye başladıkça daha mı çok acı çeker olduk!

Ya da…

Evet ya da, ülkemizin etrafındaki ateş çemberi giderek daralıyor mu?

Pek çok deli soru, pek çok fırtınalı işaretler dizesi ve pek çok yaman çelişki.

Değişmeyen bir şey var sanırım ACI’lar.

İlk yakın arkadaşımın ağabeyinin şehit cenazesinde henüz 12-13’lü yaşlarda tanıştım şehit cenazesi ile.

Vatana olan sevdam o gün kendini buldu...

Anladım ki vatan denilen aşkın bedeliydi o ayyıldızlı tabut.

“Vatan sana canım feda” nakaratını tekrarlarken feda edilen canının manasını çok fazla idrak edemiyor muşuz uzaktan ve de çocuk aklı ile.

Evet, hedef Kızıl Elma, hatta ondan daha öte ideallere göz diktiğim bıyıklarımın yeni terlediği o yılların cesareti bambaşkaydı.

Kızıl Elma mefkuresini küçük yüreğime düşüren ve orada büyüten Mevla’ya şükürler olsun. Ve onun müsebbiplerinden razı olsun.

Sınıf arkadaşımın da vatana can feda edişi artık duygu dünyamdaki bam telini koparmış yüreğimdeki fırtınalar yerini ülkemin kaderi ile doğrudan ilişkilendirmişti.

Ve ben aslında o gün henüz delikanlı olmaya başladığım yıllarda anlamıştım bugün neden Suriye’de İdlip’te olmamız gerektiğini.

Her şeye ama her şeye ‘ne gerek varlarla’ çıkışan birileri bir kez daha ‘ne gerek var’ söyleminin beyhude beklentilerinde ile teselli ararken ben çocuk diye bakıldığım yıllarda biliyordum Amerika, Kızıl Rusya, Kızıl Çin gerçeğini…

Üç belâ var bu dünyanın başında!

Amerika, Kızıl Rusya, Kızıl çin.

Üçü birden fitne-fesat peşinde,

Amerika, Kızıl Rusya, Kızıl çin.

Onların oyunu dün olduğu gibi bugün ki yaşananlarda da apaçık ortada.

Sorgularım var elbette, kaygılarım, nedenlerim.

Ama bugün de dün gibi “mevzubahis vatan” hakikatinden bakıyorum can pahasına.

İdlip’te de olalım, Asya’nın ötesinde de, ötelerin ötesinde de…

Olmak zorunda, oyunun kalbine inmek durumundayız.

Askerimizin içerisine düştüğü sarmalda tek başına askeri mücadelenin yetmeyeceğini idrak edecek kadar irade, kendi hava savunma sistemlerimizi üretmeden özgürlüğümüzü ilan edemeyeceğimizi hakikatini çocuklarımızın kulaklarına küpe edecek kadar gerçekçi ve dahi ölüme düğüne gider gibi gözü kara vatan sevdalısı olmayı.

Askerimizin üzerine düşen alçak bombaların neden olduğu yürek yangınını tarif etmek ne mümkün.

Ne mümkün alçakça yapılan saldırıya karşılık veremeden Yozgat’ta, bilgisayarımın karşısına mıh gibi saplanıp kalmanın ıstırabını anlatmak.

Ve ne mümkün henüz bıyıkları terlerken dünyaya kafa tutacak kadar Kızıl Elma’ya sevdalanmış yüreğimde kopan Turan rüzgarları ile savrulan amansız özgürlük kılıcını kınında tutmanın çilesini anlatmak.

Ah ah…

Dün de Akdağmadeni’nde verdik bir koç yiğidi toprağa. O da serden geçenler diyarında bir kahraman.

Son olmayacak biliyoruz hiç olmazsa ödenen bedellerin karşılığı daha büyük, daha güçlü ve dünyanın hamisi Türkiye Cumhuriyeti olsun.

Olsun ki, vatan sana canım feda diye uçmağa varan yiğitlerin idealleri hayat bulsun cennet alada..