Her seçim öncesi partilerde hummalı bir faaliyet gözlenir. Partilere girenler çıkanlar çoğalır bu günlerde.
Herhangi bir partinin içinde olmasına rağmen başka partilere göz kırpanlar.
Kendilerine söz verilenler, söz verilmeyip de yeşil ışık yakılanlar.
Başka partilerden üst düzey teklif bekleyenler
Kendilerini partiler üstü görenler.
Yine kendilerini her partiden aday gibi gören ve önemli bir potansiyel sanan politikacılar.
Bütün bunların yanı sıra belediye encümenine girmek için, son günlerde partilere daha sık gidip gelenler.
Şurada burada mevcut parti yöneticileri ile daha sık görünmeye gayret edenler.
Seçim atmosferi böyledir.
Aslında partilerin genel merkezlerinde meydana gelen hareketliliğe karşın aday konusu az çok belirlenmiştir.
Yöneticilerin kafasında durum şekillenmiştir ama dışarıya bunu yansıtmazlar.
Adaylık için ne kadar çok başvuru olursa o kadar çok hareket olacağı için parti yöneticileri de bu durumdan memnundur.
Aday olması muhtemel olan kişiler genellikle “temayül Yoklaması”na güzellemeler dizerek böyle bir yoklama halinde kendisine güvenen ve şanslı görenler de vardır.
Siyasi partiler de “en demokrat” ve “hakiki demokrat” parti olma iddialarını ispatlama yolunda “temayül Yoklaması”nın faziletlerinde söz ederler ve bunu bir üstünlük sayarlar.
Temayül yoklamasına girildiği takdirde kendisini pek başarılı göremeyenler ise genel merkeze yakınlıkları, genel merkezde bulunanlarla yaptıkları teşriki mesaileri veyahut da mahalli idarecilere olan yakınlıklarına da güvenerek tüm partililerin katılımının yapılacağı temayül yoklamasının pek de sıhhatli olmayacağı üzerinde durabilirler.
Ne kadar da temayül yoklaması yapılsa, yine de Genel Merkezlerin isteği doğrultusunda neticelere ulaşıldığı bir gerçektir. Hiçbir partide Genel merkez ve Genel başkana rağmen her hangi birisinin aday olma ihtimali yoktur.
Fakat hatırlıyorum, 1970’li yıllarda gerek Adalet Partisi ve gerekse Cumhuriyet Halk Partisi sanki Milletvekili Senatör adaylarını ön seçim yoluyla tesbit ederlerdi. Daha sonraki dönemlerde ise daha çok merkez yoklaması şeklinde bir yol izlenirdi.
Küçük partilerde ise listeler genellikle genel merkezler tarafından uzun istişareler sonucu tesbit edilirdi.
***
Eskiden de seçimler olurdu.
Yozgat’ta biz o zaman kimin aday olacağı konuları üzerinde pek durmazdık. Çünkü ağabeylerimiz ve büyüklerimiz vardı. Onlar her şeyin en iyisini bilirlerdi.
Sonra ağabey ve büyüklerimiz genel merkezimizle ve Genel Başkanla istişare etmeden bir karar vermezlerdi. Bütün bu duygularla bizler aday konusuna pek karışmazdık.
Bizler daha çok Milliyetçilik üzerinde durur, büyüklerimizin aldığı kararlar doğrultusunda çalışır, davamız için daha çok neler yapabiliriz diye düşünür ve çaba içine girerdik.
Ne zamanki; 1973 Seçimlerinde MHP’den Milletvekili seçilen Fuat Eyüboğlu ağabey 1977 Genel seçimlerinde ikinci kez aday oldu, o zaman biz gençler ya da ocaklarda bulunan arkadaşlar bu duruma tepkili olduk.
Biz bu duruma tepkili olduk diyorum ama bu tepki Ocak’tan mı geliyordu, yoksa bazı büyüklerimizin girişimleri sonucunda mı biz böyle davranıyorduk bu durumu o gün bizler anlayacak gibi değildik.
Hatta “yan kuruluşlar” olarak tabir edilen derneklerin yöneticileri de Ankara’ya giderek Genel Başkanla görüşecekler ve Fuat Eyüboğlu’nu istemediklerini söyleyeceklerdi.
O gün biz de bazı büyüklerimiz gibi İl Başkanı olan Ruhi Ağabey’in birinci sıradan aday olmasını arzu ediyorduk. Fakat bu durum ve istek gerçekleşmedi, Durumu Genel Başkana götüren ekip Genel Başkan tarafından teklifleri reddedilerek geri gönderilmişti.
1979 Senato kısmi seçimlerine giderken, yine Yozgat’ta bulunan ağabeylerin neredeyse tamamı Servet Bora ağabey üzerinde anlaşmış gibiydiler
Sanki herkes düşünce ve el birliği etmişti. Fakat başka bir aday daha vardı merkez valilerinden Fuat Çapanoğlu. Biz Servet Bora ağabeyi kendimize daha yakın hissediyor ve onun aday olmasını istiyorduk.
Genel Merkez bizim gibi düşünmemiş olmalı ki iki aday adayı arasında ön seçim yapılmasına karar vermişti.
Delege yoklamasının yapılacağı gün yine biz, yani Alparslan Serbes Celal Doğru ve ben o günlerde Yozgat belediyesine hibe edilen bir minibüsle en uzak köylerden delegelerin getirilmesi işini üslenmişti.
O günlerde bir takım toplantılar yapılırdı. İlçelerde bulunan bazı ağabeyler de bu toplantıya katılırlardı.
Bir karar verilirdi fakat bu karar çoğunluğun kararı mı yoksa bazı ağabeylerin kararı şeklinde mi olduğu konusunu pek bilme imkânımız yoktu.
***
Derken 12 Eylül 1980 darbesi oldu. Darbe bizi darmadağın etti. Pek çok genç arkadaşımız karakollara, hapishanelere ve sıkıyönetimlere düştüler ve büyük ıstıraplar çektiler.
12 Eylül askeri darbesinin ardından da hareket olarak birçok seçime girildi. Belediye başkanlığı için Yaşar Erbaz sanki değişmeyen aday gibiydi. Fakat Refah partisi bayrağı altında girilen ilk seçim başarısız olmuştu. Çünkü o günlerde ülkede bir Turgut Özal ve ANAP rüzgârı esiyordu.
Anavatan partisinin gerileme ve dağılma sürecine girdiği sıralarda ise şans MHP’den yana dönmüş, gayri memnun kitleler MHP’ye yönelmişti.
MHP; bünyesinde çok önemli bir potansiyeli barındırıyordu. Yıllardır birikmiş bir işçi memur ve serbest çalışan kitlesi vardı. Bu kitleyi tatmin edecek bir adayla Belediye Başkanlığı alınabilirdi.
MHP potansiyeli, Yozgat’ halkı için pek de bilinmeyen fakat hakkında birçok efsaneler üretme olgusu da bulunan bir aday bulunmalı ve MHP camiasına sunulmalıydı.
MHP den başkaca aday olmak isteyen, ya da aday olma ihtimali olanlar çeşitli şekillerde saf dışı bırakılmalıydı. Nitekim öyle oldu ve hiç kimse pek bir cesaret göstererek ben adayım diyemedi ve kimlerin bulduğu, kimlerin karar verdiği ve kimlerin onayladığı pek de bilinmeyen bir aday çıkartıldı.
MHP camiası birlikteliği sağlamış, ilde ne kadar, muhalif ve muvafık varsa MHP geleceği üzerinde birleşmişti. Rüzgâr da MHP den yana esiyordu.
Bu birliktelik 3 dönem devam edecek ve MHP 12 Eylül 1980 öncesi birlikteliğini yakalamış olarak görülüyordu.
Yozgat’ta MHP ve MHP’liler, 1979 kısmi Senato seçimleri hariç tutulacak olursa, hiçbir seçim kendi hür iradeleri ile bir aday belirleme yoluna girmemiştir.
Birileri oturur veya ağabeyler karar verir ve tabanın da onaylaması beklenirdi.
Yozgat tarihine iz bırakacak bir icraat orta yere konulamazken, çok da başarılı ve hizmete dayanan bir dönem geçiremeyen Yozgat belediyesi 3. dönemin bir yarısında vekâletle idare edilmiş ve daha sonraki seçimlerde ise ne yazık ki önemli bir başarı elde edilememişti.
Bu kez de ülkede başka bir siyasi partinin rüzgârı esti ve belediye Ak partiye geçti. 3 dönemdir de bu partinin Belediye başkanlığı sürüyor.
Bu arada MHP yine adaylar çıkarttı fakat ne Mehmet Ali Çakır ve ne de Uğur Bektaş seçilme şansını yakalayamadı.
Bu adaylar için teşkilattan gelme-gelmeme gibi kriterler ileri sürülmüş olmasına karşın, teşkilatın hiç tanımadığı ve teşkilatın hiçbir yerinde olduğu bilinmeyen adaylar da bir rüzgârla belediye başkanı seçilebilmişti.
***
Şimdilerde yapılan seçimlerde, bazı şeyler artık eskisi gibi olmayacak gibi görünüyor, adayların hem medya ve hem de sosyal medya gücü seçimlerde etkili olacağa benziyor.
Bize göre önemli olan husus şudur:
Seçilsin seçilmesin, kabul edilsin kabul edilmesin her fert inandığı yolda aday olabilir ve de olmalıdır. Bu adaylığın önüne bir takım ayak oyunları koyarak rakipleri alt etme gibi eski alışkanlıklar terk edilmelidir.
Eğer partilerde orta yere sandık konulur ve aday belirleme konusu bu şekilde yapılırsa herkes boyunun ölçüsünü alır ve dersini alan geriye çekilebilir. Fakat sandık konusuna pek de inanmayanlar elbette olacaktır. Bu gibiler ise her türlü ayak oyunlarına her zaman tevessül etmişlerdir, edeceklerdir.
Biz her adaya başarılar dileriz.
Umarım, kırmadan, dökmeden, kimseyi incitmeden bir aday tesbiti süreci geçer. Ve meydana çıkanlar da yarışa katılırlar.
Her yarışta olduğu gibi bir kazanan mutlaka olacaktır. Yarışı kaybedenler kırılmadan üzülmeden azmi ve gücü varsa bir sonraki seçimde ortaya çıkarak şansını deneyecektir.
Şimdiden herkese başarılar diliyorum.