Bu topraklarda doğan her çocuk,
Hatta anne-babası Yozgatlı, farklı diyarlardaki her genç,
Garip bir ceza algısı ile doğuyor, yaşamak zorunda kalıyor, bir gün karşısına çıktığında da ‘Atatürk’ün ceza verdiği Yozgat’ kavramına bir şekilde inanıyor inandırılıyor!
Böyle gelmiş, kıyamete kadar böyle gidecek bir yaftadan bahsediyorum sevgili hemşehrilerim.
Tarihçi değilim ancak şu gerçeği çok iyi biliyorum; “Atatürk gibi vatan toprakları için ölümü göze alan bir lider ceza vermez…”
Peki, “Atatürk Yozgat’a ceza verdi” kavramı nereden türedi!
Bu kavram ve buna benzer pek çok deli saçması atıflar Yozgat’ın üzerine kimler tarafından, hangi niyetlerle atıldı bilmiyorum!
Bir bildiğim var ki, bizler inandıkça herkes inanıyor “cezalı Yozgat” yapıştırmasına.
Üstümüze yapışmış, dünya döndükçe de çıkmayacağı malum bir karanın beyaza dönmeyecek hakikatinden bahsediyorum.
Bizden yarınlarımıza, dünden de bu günlere kalan içi zift dolu bu miras her kulvarda karşımıza çıkacak!
Böylesine karanlık yazgıdan kurtulmanın hiç mi yolu yok, bu bir kader mi, alın yazısı mı? Tanıyanlar bilir ki, Tarık Yılmaz meslek hayatı boyunca böylesine bir yalan, iftira ve karalama politikalarının karşısında oldu.
Ve meslek hayatım gösterdi ki, ‘Atatürk Yozgat’a ceza verdi’ yalanına sarılmak, ‘Yozgat’a hizmet etmeyenlerin, eksik kalanların, görmezden gelenlerin’ işine geldi!
Sanki Yozgat cezalı şehir hüviyetinden dolayı geri kalmış, Yozgat cezalı olduğu için komşularının gerisine düşmüş, toprağından göçmek zorunda kalmış…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet Meydanı’nda Yozgatlılar’a hitap etme şansı olsaydı yıllanmış yalan ve iftira hakkında neler söylerdi acaba?
Böylesine ağır bir ithamla, iftira ile yokluğunda bir şehrin insanları tarafından tanınmak kim bilir nasıl bir ıstırap verirdi.
Kısa dünya hayatında iki kez Yozgat’a gelen, teşrifleri ile Bozok Yaylası’nı onurlandıran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkesinin şehirlerine ceza veren bir lider konumunda zikredilmesini ömrümün sonuna kadar reddedip, doğruları ifade etmeye, gelecek nesillere aktarmaya gayret edeceğim.
Çocuklar,
Gençler,
Yıllarca memleketini Atatürk tarafından cezalandırılmış zanneden, böylesine bir büyük yalana inandırılan Sevgili Yozgatlılar, bu şehrin içinde bulunduğu durum Atatürk’ün değil ama bizim bize verdiğimiz en büyük ceza.
Şehre sahip çıkamayan, yarınların ihanet eden, bahtını karartanların sıkı sıkıya sarıldığı bir yalan karşısında her biriniz Atatürk kadar vatansever olun.
Kanaatim o dur ki, bu şehir Atatürk tarafından olmasa da yalandan beslenen yöneticilerimiz ve böylesine bir yalanı yayarak bu dünyada Yozgat’a en büyük kötülük edenlerin verdiği bir ceza.
Şimdi soralım kendimize içinde bulunduğumuz durum Atatürk’ün cezası mı, yoksa Yozgatlı’nın cezası mı?
Bu arada 15 Ekim’de Yozgat’ı varlığı ile onurlandıran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ziyaretlerine dair o günü bir kere daha hatırlayalım:
- Atatürk, Kayseri, Yozgat ve Kırşehir'den sonra Ankara'ya dönüyordu.
15 Ekim 1924'te yağmurlu bir gündü, Atatürk o gün Kayseri'den Yozgat'a geçecekti. Yozgat Valisi Aziz Bey, konukları almak üzere Kayseri'ye kadar gelmişti. Yağmur dinse mesele yoktu. Ne var ki, yıllardır böyle bir yağmur görülmemişti. Yollardan endişe edenler vardı. Aziz Bey:
- Yozgat büyük kurtarıcıyı bu gün bu gece aralarında görmezse gözüne uyku girmez. Hareket edelim. Dedi. Öğleden sonra hareket ettiler. Gece geç vakit deyince Yozgat'a geldiler. O gece yediden yetmişe Yozgat ayaktaydı. Hem de yağmur altında ... Herkesin elinde bir fener vardı. Birkaç yüz atlı şehrin dışında Atatürk'ü karşılayıp bir ışık seli Elekçi Yokuşundan Yozgat'a aktı. Yozgat Halkının Atatürk'ten dilekleri yol, Hastaneye doktordan toplanıyordu. Kos koca Yozgat hastanesinde doktor olarak bir operatör vardı. İlçelerin hiç birinde doktor yoktu. Atatürk yanındaki milletvekillerine dönerek;
-İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerdeki doktorları bütün milletin hayatı ve sağlığı ile ilgilendirmek çarelerini bulmalıyız. Bu böyle olmaz, dedi.