Milletlerin, bir arada yaşayan toplulukların, birlikte kutladıkları özel günleri ve bayramları vardır. Bunlar kabaca kutsal günler ve bayramlar, ulusal günler ve bayramlar olarak ayrılabilir. Ulusal günler ve bayramlar; bir milletin, halk topluluğunun, bir şehrin; kuruluşu, kurtuluşu, büyük bir zaferi vb. gibi günlere ve zamanlara denk gelen, daha çok devletin ve resmî kurumların önderlik ettiği, halkın da katıldığı zamanlardır. Kutsal günler ve bayramlarda ise millet ve topluluklar kendiliğinden ve içten gelen duygularla o günleri kutlarlar.Devletler de bu günleri benimsemişlerse resmî olarak o günleri tatil günü ilan ederler.
Bizim de bu türden coşkuyla kutladığımız resmî bayramlarımız ve özel günlerimiz olduğu gibi büyük bir sevinç içinde, karşılıklı ziyaretler, yardımlaşmalarla, eğlencelerle geçen özel gün ve bayramlarımız vardır.Baharın muştucusu Nevruz, baharın başlangıcı Hıdırellez, bu günlerden, Ramazan ve Kurban Bayramı ise bayramlarımızdır.
Tüm Hristiyanlar tarafından kutlanan en önemli ve en eski bayramlardan biri olan Paskalya'da Hz. İsa'nın yeniden dirilişi (Paskalya Bayramı) kutlanır, rengarenk yumurtalar, bu bayramın vazgeçilmezidir.
Her sene 25 Aralık tarihinde kutlanan Noel, İsa'nın doğum günü olarak anılıyor. Kutsal Doğuş, Milat Yortusu gibi isimlerle de anılan Noel, oldukça renkli bir kutlamaya sahiptir. Aylar öncesinden hazırlıkları başlanan Noel için renkli ışıklandırmalar, hediyeler, tebrik kartları hazırlanır. Noel'den önce okullarda İsa'nın doğumunun canlandırıldığı sahneler düzenlenir.
Yom Kipur ve Şavuot ( Turfandalar) bayramı ise Musevilerin en bilinen bayramlarıdır.
Bayramlar, büyük bir sevinç ve coşku kaynağıdır dedim ama her bayramda aklıma; kaleme aldığı; Bayramlar Bayram Ola serisi, Hakim Beğ, Tohtur Beğ gibi şiirleri ile yoksulluğu, yoksunluğu büyük bir yetkinlikle dile getirmesine rağmen yoksulları ve ezilenleri savunduklarını iddia eden kesimin, onu inançlarından dolayı görmezden geldiği merhum Abdurrahim Karakoç ve tabii ki onun Bayramlar Bayram ola şiiri gelir ve ayrı bir hüzün duyarım.
Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı... diye başlayan ve sonunda
Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Yıllar, aylar, günler erirken yasta
Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı!.. diye biten şiiri vardır.
Ama yoksulluk bize has olmadığı gibi yoksulların bayramları da bize has değil.
Brezilyalı yazar Jose Mauro de Vasconcelos'un Şeker Portakalı isimli eserinin kahramanı küçük Zeze ve babası da bir Noel Bayramında aynı duyguları yaşıyor. Noel gecesini anlatan paragrafta " Öyle iç karartıcı bir akşam yemeği oldu ki en iyisi onu hiç düşünmemek. Herkes yemeğini konuşmadan yedi. Babam şaraplı ekmeği şöyle bir tattı yalnızca. Ne tıraş olmak istemişti, ne de başka bir şey. Gece yarısı ayinine de gitmedik. En kötüsü, kimsenin kimseyle konuşmamasıydı. Küçük İsa’nın doğum günü değil de ölüm gecesiydi sanki. Babam sonunda şapkasını alıp çıktı. Ne veda etti, ne Noel’imizi kutladı;ansızın terlikleriyle dışarı fırladı.(...) Ne öpüşen oldu, ne de birbirine tatlı söz söyleyen. Annem odasına girdi. Gizlice ağladığından emindim.
Bir bayram yazısını hüzne boğmak istemezdim ama bayram yaparken yapamayanlardan da haberimiz olsun, çevremize bir bakalım ve mümkünse başkalarına da bayram yaptırabilelim.
Bu bayram yazısını Alvarlı Efe Hazretleri'nin dua yerine geçecek şiirinden bir dörtlük ile tamamlayalım;
" Hüzn ü keder def' ola
Dilde hicâb ref' ola
Cümle günâh af ola
Bayrâm o bayrâm ola"