İnsanları diğer canlılardan ayıran en büyük özellik, soyut düşünme becerisidir. Böylece nesnelere isim verirler, duyguların bir karşılığı vardır. Soyut düşünebilen insan, düşüncelerini önce söze sonra da yazıya dökmüştür. Başlangıçta tam anlamı ile gelişmiş yazı yoktu ve ilk dönem insanları, yazı yerine tabiatı resimle kopyalıyorlar, kayalara, mağara oyuklarına resimler çiziyorlardı. Daha sonra sembolleri, harfleri ve böylece yazıyı  icat ettiler.

   Yazının icadı ile düşüncelerini, kâğıt olmadığı için hayvan derilerine, kemiklere, kurutulmuş kil tabletlerine yazdılar.Kâğıdın bulunması ile de kâğıda yazdılar. Pek tabiidir ki ilk yazılı kaynaklar, devletlerin emir ve yasaklarını içerenler ve toplum önderlerinin sözleri idi. Daha sonra duygularını, düşüncelerini  diğer insanlara aktarmak isteyenler yazdılar. Başlangıçta yazılı kâğıtlar dürülüyor, tomar haline getiriliyor, bağlanıp istifleniyordu. Sonra iki kapak arasına konulmaya başlandı ve adına da kitap denildi.

  Kitaplar, nitelik bakımından çok ve çeşitlidir. İçeriklerine bağlı olarak, bilgi amaçlı olanlar, insanların ruh hallerini, duygu dünyalarını yansıtan edebî yönü olanlar, biyografiler, seyahat kitapları, sözlükler, vs.vs. Uzayıp gider.

  Kitaplar bizi geçmişle buluşturur. Sizinle çağdaş olmayanlarla tek taraflı sohbet imkânı sağlar; onlar söyler, siz dinlersiniz. Bir kutsal kitabı okuduğunuzda o inancın peygamberi aracılığı ile Yaratıcı'nın emirlerine muhatap olursunuz. Elhamdülillah, müslümanız. Kur'an-ı Kerim mealini elinize aldığınızda Yüce Allah'ın' "Allah size, emanetleri mutlaka  ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. ....." ( Nisa, 4/58) gibi bir emri sizi karşılar.

  Çağlar öncesinden Dedem Korkut ile aynı ortamdasınızdır.Ulu bir ağacın gölgesinde, sohbet halkası kurulmuş ve Dedem Korkut size " Allah Allah demeyince işler onmaz, kibirlilik eyleyeni Tanrı sevmez..." diyor ve siz dinliyorsunuz.

Bir bakmışsınız muhatabınız Yusuf Has Hacip, size bilgelik öğüdü veriyor. " Söz on türlü, söylenecek birdir" diyor, sizi olur olmaz konuşmaktan men ediyor.

 Mehmet Akif Ersoy, " Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda "derken Dilaver Cebeci " Baş koymuşum Türkiye'min yoluna" diye devam ediyor.

Sevgilisinin nazından, niyazından usanmış Fuzûli size dert yanıyor;

"  Beni candan usandırdı cefâdan yar usanmaz mı

Felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı"

 Hâsıl-ı kelâm, kitaplardan bilmediklerimizi öğrenir;  gitmediğimiz yerlere gitmiş gibi olur; duyup düşünüp de dile getiremediklerimizi şiire dökenlerin dili ile dile getirir, bizden önce yaşayanlarla buluşur, bir kitap yazdıysak bizden sonraki nesillere ulaşırız.

 İşte bu kitaplara ulaşmak için de çeşitli yollar vardır ve bunlardan biri de kitap fuarlarıdır.

  Sorgun ilçemizi başarılı çalışmaları ile mamur eden ve bunun karşılığını da büyük bir oy farkı ile seçilerek yeniden başkan olan Mustafa Erkut Ekinci, Sorgun'luların zihnini de mamur etme amacında ve bunun için Sorgun Kitap Fuarı'nın ikincisini düzenliyor.

Fuarda Yozgatlı yazarlara özellikle yer vererek onların toplumla buluşmasını sağlarken ülke çapında bilinen yazarları da Sorgunlular ile buluşturuyor. Böylece bir ilçeyi, düşünce dünyası itibarı ile şehir yapıyor.

Sayın Başkan'a ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.